Ruth: nathaniel, what happened to us? we were so in love once.
Nathaniel: life happened to us
Hazır mevzu dizilerden açılmışken daha önce blogda bahsettiğim Carnivale, Sopranos gibi dizilerle birlikte en başta gelen favorilerimden Six Feet Under hususunda karalamadan geçmek olmaz.
Birbirinden güzel dizilerin başında görmeye alıştığımız HBO'nun en güzel yapımlarından, adını hristiyanların mezarlarını Six Feet(yaklaşık 2 metre) kazmalarından alanbambaşka bir dizi.
Dizinin yaratıcısı American Beauty'den tanıdığımız Alan Ball her sezon üzerine koyan, izledikçe daha da güzelleşen, aslında ilk sezondan itibaren biraz sabırlı bir şekilde izlenip hazmedilmesi gereken muhteşem bir işe imza atmış.
İlk bölümleriyle biraz her bölüm kendi içinde farklı olaylar sahnelense de ilerledikçe kendi içinde daha bütün, birbirine bağlı bölümler haline gelen, konusu itibariyle ki bir cenaze şirketi olan bir ailenin yaşadıklarına, ikilemlerine dayanarak anlatılan, hemen hemen her bölümde insanın kendisini ve yaşam-ölüm-dünya-insanları sorgulamamızı sağlayan hiç bitmesin istesek de 5 sezon sürüp terk-i diyar eyleyen, damaklarda acı bir tad bırakan bana kalırsa bu kadar özgün, bu kadar gerçek, karkterleri bu kadar sahici, diyalogları, düşündürdükleri ve isanoğlunun görmeyi inatla istemediği birçok şeyi suratımıza çarpan, bu kadar iyi bir dizi bir daha yapılamaz dedirten şaheserdir kendisi. Sopranos'tan sonra dramanın ,ince esprilerin, bayağılıktan uzak özgün birşey arayanların bende olduğu gibi morfini görevi görmüş, kendimden geçirmiştir.
Oyuncu kadrosu birçok diziye de ilerde başrol oyuncusu veren bir nevi altyapı hesabı birbirinden başarılı oyuncular, karakterler dizide hiç sırıtmadan hatta daha iyisi olmaz dedirten oyuncular mevcut. Dram soslu, kara komedi de diyebileceğimiz hertürlü duyguyu içinde barındıran, güzel jeneriğinin yanında tadından yenmeyen müzikleri, birbirinden güzel görüntüler eşliğinde kaçırılmaması gereken bir deneyim bana kalırsa...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder