25 Haziran 2008 Çarşamba

Index

UEFA'nın futbolcu performanslarına dair, sahaya 16 adet kamera yerleştirerek yaptığı bir çalışma olan Castrol-Index adlı çalışma sonuçlarına göre bazı alanlarda en iyiler belirlenmiş, bana kalırsa turnuvanın ve milli takımımızın en iyi oyuncularından Hamit Altıntop'ta en iyiler arasında...

İkili Mücadelelerin En İyisi

Jankulowski -Çek Cumhuriyeti


Gol Pasında Üç Asist İle Birinci
Hamit Altıntop
En İsabetli Pas (toplam 165 isabetli pas ile) ve En İyi Savunmacı
Philip Lahm

Gol Krallığı - 4 Gol İle
David Villa

Karikatür Arası > Umut Sarıkaya



Kahkaha ve Hüzün

Turnuvaya çok kötü başlayıp mucizevi sonuçlar ve tarihe geçecek olaylara imza atarak kendimizden geçerken özellikle de Semih'in Hırvatistan maçında nerden çıktığı, nasıl gittiğini anlayamadığımız topun gol olmasının ardından şimdiye dek karşılaştığımız bence gerçekten en iyi takım olan Hırvatların gözyaşları da akılda kaldı, hele Srna'nın sahanın ortasında hüngür hüngür ağlayışı, maç kadar ilerde konuşulan hususlardan olacaktır. Tabi bir de taraftar bazında en sağlam belki de tek sağlam tribünü yapan adamlardı Hırvatlar ki bunu önceki turnuvalarda da görmüştük, yüksek volümlü, hiç bitmeyen tempolu marşlarla takımlarını fazlasıyla ateşledikleri bir gerçek.
Bazı dangalak basın mensupları dışında şöyle ki, ağlayan Hırvat futbolculaın fotoğraflarını koyu Hırdavatlar diye başlık atan gerzekler gibi, yürek parçalayan görüntülerdi, işte bazı kareler;



24 Haziran 2008 Salı

Türkiye Almanya'yı Yendi!..

Türkiye'de Son 23, Almanya'da Son 40 Yılda Tersane Ölümleri...

Birçok duyarlı çevrenin son yaşanan sonuçlarla ülke olarak futbol afyonuna fazlaca tutulmamıza rağmen halen devam eden ölümlere dair güzel bir çalışma ve özellikle soluğu Avrupada alan yetkililere şöyle de not düşmüşler;
Milli maça ayırdığınız vaktin yüzde birini bu konuya ayırdınız mı?

Kendini Kaybetmek


Olağanüstü, futbolla açıklanmayacak enteresan vaziyetlerle yarı finale çıkışımız, koca turnuvada yanılmıyosam sadece 8 dakika skor üstünlüğümüz olması gibi gerçeklerin gözardı edilmesi, önümüzde Rusya gibi belli bir programla, altyapıyla gelmiş canlı bir örnek dururken bir anda kendimizi dünyanın en büyük takımlarından biri ya da bir ekol gibi sunma cehaleti de cabası.
Tabi bu skorlardan nemalanan, milliyetçi duyguları sömürmede usta haberciler, gazeteciler, zamları maç aralarında döşeyip gol sevinçlerinde kendinden geçen siyasetçiler de olayın diğer yüzü.

Şimdi bu tazr bir açıklama yaptığınızda da artık milli bir refleks haline gelen linç kkültürü ve vatan haini ilan edilme olasılığı da çok yüksek. Milli takımımızın turnuvaya renk kattığı, futbolun ruhunun hala yaşadığının, topun yuvarlak olduğunun, azınlığın da sesini duyurması açısından hepimizi sevindirdiğini zaten kabul ediyoruz. Ama gelgelelim iman gücüyle ya da sakatlarla dolu bir takımda, altyapısız bir ekiple uzun süreçte Türkiye ne yapabilir, düşüşler kaçınılmaz olacaktır. Bir de çok başarılı sezonlar geçirip Fatih Terim'in süzgecine takılan Mehmet Topuz gibi Yıldıray gibi artık futbolculrın milli takıma inancının kaybolması olayı var. Terim'in herşeyi ben yarattım havası, herşeyi ben bilirim havası da aldığımız sonuçlarla perçinlendi. Olası eve dönme durumunda asılacağını bildiğinden, şans eseri aldığımız sonuçların tadını çıkarmakla meşgul.
Velhasıl sonuç ne olursa olsun geldiğimiz nokta büyük başarıdır, anlatmak istediğimiz sarhoş olmadan, ileriye dönük programlar yapılmalı, 40 yılda aldığımız başarılarla bazılaarı nemalanıp ardından Türkiye tekrar en başa dönmemelidir.

Teşekkürler Dünya

Dünyayı güzellik kurtaracak ve insanı sevmekle başlayacak herşey...


"Bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar 'a, ateş hırsızlarına, Ernesto "Çe" Guevara'ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik.

''Teşekkürler dünya."

KAZIM KOYUNCU

Gogol Bordello & Sulukule

start wearing purple

Rus yazar Nikolay Gogol'dan etkilenip isimlerini koyan, vokalde bıyıklı sempatik abimiz Eugene Hutz'un önderliğinde roman punk, çingene punk artık ne derseniz, en odun adamı bile göbek atacak kıvama getiren şahane parçaların sahipleri Gogol Bordello sözkonusu.
Özellikle 'Gypsy Punks-Underdog World Strike' adlı albümleri tek bir şarkı bile atlamadan muhteşemdir...
Son olarak evvelki gün Efes One Love Festivalinde sahneye çıkan grup da ülkemize gelip içten desteğini sunan diğer sanatçılar gibi, Manu Chao gibi, Tony Gatliff gibi...
Eugene başkanın ağzından desteğini belirtmiş, yarın da mahalleyi ziyaret edeceklerini belirtmişler. İşte sözkonusu konuşmadan bir kesit;

“İstanbul’la ilgili, sizin şehrinizle ilgili üzücü bir sey söylemek istiyorum... Sulukule ile ilgili... Sulukule’de olanlar başka birçok yerde, dünyanın her yerinde oluyor. İnsanları yerlerinden sürüp daha fazla McDonalds, daha fazla otel zinciri mi istersiniz, yoksa tarihinizi, kültürünüzü korumak, sürdürmek mi? Seçim sizin... ”

23 Haziran 2008 Pazartesi

Full Metal Jacket

A Stanley Kubrick Film


"Ölüler tek bir şeyi bilirler: Hayatta olmak daha iyidir."

22 Haziran 2008 Pazar

Kieslowski ve Sinema

"Sinema hiçbir şeyi değiştiremez; ama insanların birçok şeyi anlamalarını sağlar. Dünyayı değiştirecek olan şey filmler değil, o filmleri izleyen insanlardır."

"İnsanlar hep aynı; yani umutsuz, yaşama uyum sağlayamayan, aşk acıları içinde kıvranan ve hepsi aynı şekilde doğan ve ölen yaratıklar..."


Krzysztof Kieslowski, Polonyalı büyük usta, hem yönetmen hem senaryo yazarı.
İnsana dair en saf haller ne ise onun filmlerinde görmek mümkün. Misal ölüm korkusu, kader, bir başkasını gözetleme dürtüsü, aşk acısı, yalnızlık ve nicesi...
Üç Renk adlı muhteşem serisi, Dekalog adlı 10 adet kısa filmden oluşan şahane yapıtlar, Aşk Üzerine Küçük Bir Film, Ölüm Üzerine Küçük Bir Film, Veronique'in İkili Yaşamı gibi zihinlere işleyen şaheserlerin sahibi.
İzleyende morfin etkisi yapan filmlerin yaratıcısı, sinema tarihinin en sağlam yönetmenlerinden biri kendisi. En son üçlemesinin ardından artık bıktım yapamıyorum, sağladığı tatminle ters orantılı, stresi büyük bir iş bu, artık yaşayacağım işte! diyen, mesleğinin ilk yıllarına dair bir konuşmasında da "Kimsenin asistanı olmak istemezdim; fakat Ken Loach'a kahve bile yapabilirdim." diyen mütevazı kişilik.

A Short Film About Love'dan;

-neden beni gözetliyorsun?
--çünkü seni seviyorum
gerçekten öyle
-isteğin nedir?
--bilmiyorum
-beni öpmek ister misin?
--hayır.
-belki de benimle sevişmek istiyorsundur
--hayır
-benimle kaçmak mı istiyorsun?
--hayır
-o zaman ne istiyorsun?
--hiç bir şey...
-hiç bir şey?
--hiç bir şey...