11 Aralık 2009 Cuma

Tarantino & Altın Kızlar



 The Golden Girls ülkemizde de yıllarca gösterilmiş, zihinlerde yer eden yabancı dizilerden olmuştu ki o zamanlar zaten sayılı olan dizileri heralde izlemeyen yoktu, o saatlerde hayatın durduğu zamanlardı.
İşte Altın Kızlarımızın 4.sezonunda Elvis ile alakalı bölümde tanıdık sima gözlerden kaçmıyor ki bunu da Quentin abinin Jay Leno şovda konuk olduğu sırada izleyerek gördük.
Film dükkanı işlettiği zamanlarda gerçekleşmiş, cüzzi miktara figüranlık yaparken bir dönem ufak yaşta bir kitap çaldığını başına bela olduğunu ardından yıllar sonra bu kitaptaki hikayeyi filme çektiğini ki mevzu bahis film Jackie Brown, anlattı ki enteresan bir hayatı ve dönüm noktaları ilginç.

8 Aralık 2009 Salı

Soul Kitchen - Bir Fatih Akın Filmi



Fatih Akın'ın Venedik'te Jüri Özel Ödülü kopardığı son filmi 'Soul Kitchen' fragmanı sağda solda dolaşırken koymamak olmaz.
İlk filmlerine yakın bir filme benziyor müzikleri, karakterleri ve komedi anlayışıyla olsun.
Oyuncu kadrosu artık kemikleşmiş üstdüzey Alman ve yarı Alman-yarı Türk oyuncuların yanında arada Türkiye'den de mutlaka serpiştirdiği oyunculardan kurulu filmler ve müzik seçiminde de Shantel ile birlikte yürüdükleri hoppala zıppala seçimlerle yine izletecekdir kendini. Duvara Karşı, Temmuz'da falan can'dır ama ben en çok daha düşük bütçeli daha samimi filmi olan "Kısa ve Acısız" filmini daha çok severim. keza senaryosunu yazdığı Kebab Connection da aynen...


Soul Kitchen filmi, 1 Ocak 2010 itibariyle Aşka Ruhunu Kat adıyla gösterimde olcak bir aksilik olmazsa.
Oyuncu kadrosundaki Moritz Bleibtreu, Adam Bousdoukos, Birol Ünel ve misafir oyuncu olaraktan Uğur Yücel isimleri adeta gel-gel yapıyor, gitmezsek döverler...

Soul Kitchen - Fragman

7 Aralık 2009 Pazartesi

Lider Gelemedi


Yıllardır bildim bileli lider geliyor lider bağırışları kursağımızda kalmıştır. Nedense bu maçları da hep erken oynayıp özellikle de Cuma günleri, puan kayıplarıyla maç öncesi büyük coşku yerini hayal kırıklığına bırakmıştır. En çok aklımda kalan İnönü'de Ankaragücü ile yaptığımız, kalede Mhyre(müre)'nin yer aldığı ve orta sahanın ilerisinden Augustine'den yediği golle mağlup olduğumuz maçtı. Ankaragüçlüler de o yıl sağlam gelmişti keza deplasman taraftarına o yıllar daha çok yer veriliyordu heralde kapalının çaprazında eskiaçığın numaralı tarafındaydılar yanılmıyosam. Kaleci krizinin sıkça yaşandığı, bir türlü anlaşılamayan Asper'in gönderilmesiyle iyice deli eden bir süreçti. Ardından yine birçok kez yaşadık bu durumu. Lakin maçları izlerken artık Ernst ve Ferrari gibi adamların verdiği güvenle izliyorum maçları, sanki hiç gol yemeyecekmişiz gibi fazlasıyla gevşek vaziyette izlerken hücumda da acaba gol atabilecekmiyiz gibi düşünmeden edemiyoruz. Hele Nobre'nin performansını, onda ısrar edilmesini gördükten sonra.
Bu arada foto hangi maçtan bilmiyorum ama hoşuma gitmişti ilk gördüğümde...