12 Eylül 2008 Cuma

12 Eylül

Toplumsal hafızalardan bir an evvel kazıtılmaya çalışılan, işkencelerin, idamların, fişlemelerin, bir neslin sindirilmesinin yıldönümü.

650.000 gözaltı
1.683.000 fişleme
İşkenceden Ölen Sayısı: 17
İdam Edilen: 50
işten atılan: 30 bin
Vatandaşlıktan çıkarılıp sürgün edilen: 30 bin


Ve halen kendimizle, geçmişimizle yüzleşmeye yanaşmıyoruz, hala bu darbenin ürünü olan 82 anayasası sayesinde askerler yargılanamıyor, hala bu anayasa ve siyasi partiler kanunu kullanılıyor. Ödp Genel Başkanı Ufuk Uras'ın verdiği önergeler görmezden gelinip meclis tutanaklarına bile geçirilmiyor. 17 yaşındaki Erdal Eren'in yaşını büyülterek asan, asmayalım da besleyelim mi diyen, bir nesile kıyan katili elim bile titremedi diyip deniz kenarında sanatsal çalışmalarına devam eden ve hala geçmişten ders almayıp darbeden medet uman, darbe kültürüyle beslenen enteresan bir milletiz. Umut edelim ki bir gün Yunanistan ya da İSpanya'nın yaptığı gibi aynaya bakıp kendimizle yüzleşebilelim...Amin...

İki Fotoğraf Arasındaki Fark?

Rahmetli Optik Başkanın kollarını açıp kartal misali ufukları selamlayan pozu malum , fotoğrafta da görüleceği üzere Panathinaikos tribünleri neden gerek duydularsa copy-paste şekli yapmış.
Pankartın üstünde de belki 'çok sevdik be abi' yazıyodur, kim bilir:)

Geliyor


Yıl 2030, Ted çocuklarını karşısına alıp anneleriyle nasıl tanıştığını anlatmaya başlar ve 2005'e dönülür, olaylar gelişir...
Legendary, awesome kelimelerini belleklere kazıyan,Barney Stinson gibi kült bir figürü insanlarla tanıştıran, son olarak izlediğimiz 3.sezon finaliyle 5 kişi arasındaki inanılmaz ilişkiyi, dostluğu, MacLaren bardaki muhabbetler, hüpletilen biralar, çılgın taksici Ranjid, güzelim jeneriği ve haddinden fazla komik durumları içimize nakşeden şahane dizi How I Met Your Mother.


20 dakikaya akla gelmeyecek kadar güzel şeyler sığdıran, Ted karakteri etrafında oluşturulmuş harika karakterler ki Barney karakteri kendine has jargonu, bitmek bilmeyen kuralları, hal ve hareketleriyle bile tek başına izleme sebebidir.

Velhasıl 4.sezonuyla 22 Eylül'de başlıyormuş. Bizde ne zaman yayınlanmaya başlanır bilinmez, onları beklemeden internet üzerinden tüm bölümler toptan bulunup iki günde izlenmeli, Barney-Robin mevzusu derinleşecek mi, Ted evlenecek mi- gerçekten değişti mi- Lily-Marshall ikilisi daha ne gibi hadiselerle cebelleşecek, diziye konuk kim gelecek merak içinde beklemedeyiz.
ve tabi ki tokat olayında son gelişmeler ne olacak, bknz video;

slap bet

Metin Tekin!

“Efsane, yıllar aşıp yüzyıl öteye geçebilmektir. Bir çocuktur sizi o yıllar öncesine götüren ya da efsaneleştiren. Biz nasıl Baba Hakkı'yı merak edip onu araştırıp, neredeyse ellerimizle dokunduysak, yıllar sonra bir çocuğun bizi aklına düşürüp araştırmasıdır. Biz, o efsane içinde olan şanslı insanlarız. Yoksa efsane olmak ne haddimize. Tek efsane vardır o da Beşiktaş'tır....”

Sporx'te röportaj yapılmış yine röportaj ama koymasak olmaz yazmasak olmaz.
Sarı fırtına yine adamlığını göstermiş tıpkı Asi Ruh'ta Optik başkandan bahsederken "bizim optik" diye bahsettiği gibi, her zamanki mütevazılığı ve insanlığı gibi...

'BİR SORU SORDUK, ADAM GİBİ CEVAP VER!..'
Metin Tekin, Siyah-Beyazlı formayla ilk golünü 2 Ocak 1983'te İnönü Stadı'ndaki Beşiktaş-Adana Demirsor maçında atar.
Tabii bu ilk golün de hâlâ Sarı Fırtına'yı güldüren bir anısı var.
Maç sonrası evinin yolunu tutan genç Metin bir taksiye atladığı gibi stattan ayrılır.
Taksicinin, 'Golü kim attı' sorusuna ise genç adam, 'Birini Necdet Abi, birini de ben attım' der...
Taksiciden gelen yanıt, hiç de genç adamın beklediği tebrik öğelerini içermemektedir.
'Bir soru sorduk. Adam gibi cevap ver' diyen taksicinin sözleri o günün çiçeği burnundaki Beşiktaşlı futbolcusu tarafından bugün dahi gülümseyerek neşredilmektedir...

Beşiktaş taraftarının her dem sevdiği isimler içinde ayrı bir yeri olmuştur Metin Tekin'in...
Sakaryaspor ile oynadıkları Türkiye Kupası maçında Turan Sofuoğlu ile çıktığı havatopunda başına aldığı darbe nedeniyle beyin sarsıntısı geçirmesi üzerine 'öldü' söylentilerinin yayılması sevenlerini bir hayli üzer.
Sarı Fırtına bu olay üzerine yaklaşık 1 yıl, yeşil sahalardan uzak kalır.

İlerleyen yıllarda, birlikte pek çok başarıya imza attığı teknik direktör Gordon Milne’in onu kadro dışı bırakması ve bu kararın geri alınması için taraftarların başlattığı açlık grevi ise halen hafızamdadır.
Tahsil hayatıyla futbol dünyasında her zaman aydınlık yüzün temsilcisi olur Metin Tekin.
Genç futbolculara örnek gösterilmesini ise Beşiktaş- Eskişehirspor maçında rakibine sert girdiğinde gösterilen sarı kart üzerine, hakemden özür dilemesi olarak daima hatırlanacaktır.



'SEN DE HER ŞEYE KARŞI ÇIKIYORSUN METİN!..'

- Fatih Terim, liderlik vasıfları hayli yüksek olmasına rağmen, hepimiz biliyoruz ki dominant bir karaktere sahip. Bu durum sizi zorluyor mu?
“Fatih Hoca lider karakteri barındıran bir şahsiyet. Fakat, dediğim dedik değildir. İş karar verme noktasına gelirse hakikaten paylaşımcıdır. Aksine, beraber çalıştığı insanların görüşlerine değer, aynı zamanda da önem veren birisidir. Hatta fikrimizi söylediğimizde, 'Sen de her şeye karşı çıkıyorsun Metin' der... Gülüşürüz... Fatih Terim ile fikir paylaşılabilir. Görüş bildirmediğinizde Fatih Hoca ile karşı karşıya kalabilirsiniz...”

- Gelecekle ilgili planlarınız içinde neler var? Milli Takım ve EURO 2008 sizin ufkunuza neler kattı?..
“Tabii ki üst düzeyde teknik adam olarak çalışmak oldukça önemli. Bu anlamda Genç Milli Takımlar'dan itibaren çok önemli deneyimler kazandım. Avrupa Şampiyonası'nda bu yolu Fatih Hoca ile kat etmek gerçekten müthiş bir tecrübe oldu...Bunların hepsi Metin Tekin için bir birikim elbette. Milli Takımın mesleki katkısı fevkalede. Bunu kelimelere dökmek dahi zor. Öte yandan bu futbolcu portföyüne başka bir yerde sahip olmanız mümkün değil. Düşünsenize, 10 yıl içinde oynayacak 100 oyuncuyu siz daha 15 yaşındayken izlemiştiniz. Asıl servet budur... Ama şu da bir gerçek ki, Milli Takım'da üst düzey futbolu kıyaslama imkanı elde ettim. Bu kaç kişiye nasip olur ki?..



“YOLU BEŞİKTAŞ'TAN GEÇEN HERKES GİBİ BEN DE İSTERİM...”
- Beşiktaş'tan yetişmiş bir futbolcu olarak hayallerinizde bir gün Beşiktaş'ta olmak var mı?..
“Beşiktaş'ta bir gün bile forma giyen oyuncunun hedefi Beşiktaş Teknik Direktörlüğü oluyorsa, elbette benim için hedeflerden biri budur. Yolu Beşiktaş'tan geçen herkes gibi... Benim de gönlümde elbette bir gün orada olmak vardır. Çünkü Beşiktaş bestesi daha geniş kitlelere hitap eder... Başarı için mükemmel ahlaki değerler gerekir. Bunu kelime olarak söylemek dahi kolay değildir. Beşiktaşlılığın kelime anlamını, Beşiktaş değerlerini herkes söyler ama yapamaz. O değerleri işinize geldiği gibi ve işinize geldiği şekilde kullanmak değildir önemli olan.
“TRİBÜNDEN İZLEYEN MAÇA DAHA KALIN ÇİZGİLERLE BAKAR”
- Sizin mesleğinizin inceliklerinden biri de maç izlemek ve analiz. Nedir bu işin incelikleri?..
“Bunun da matbu parametreleri yok. Fakat maç izlemenin parametreleri var, standart bir matbu analiz kartı da... İsterseniz ortaya çok standart bir tablo çıkartabilirsiniz. Ama esas olan, izlediğiniz oyununun genel görüntüsüdür. Teknik adamlık da böyledir zaten. Herkes takım yapar. Ama doğru futbol ve doğru oyuncu görüşünüzün olması ve analiz farkınız sizi öne çıkarır. Tabii analiz meselesinde futbolu üzerine indirmek ve her şeyi istatistik değerlere bağlamak çok doğru değil. Bizim analizlerimizde Metin Çakıroğlu'nun hazırladığı bilgiler var. Maç kritikleri... Her maçın görüntüleri geliyor. İzliyoruz, ama tribünden izleyen kişi daha kalın çizgilerle bakar. Biz ise 'Savunmada oyuncularının zaafları nelerdir? Genel savunma anlayışı nedir? İlerde durdurulacak adamları kimlerdir?' gibi detaylara bakarız.”


Bugün Beşiktaş dendiğinde 'Baba Hakkı' ya da 'Müzmin Bekar Başkan Süleyman Seba' gibi 'Metin-Ali-Feyyaz' gibi bir ekol sayılıyor, futbolseverlerin hafızasına düşüyorsa,
100 yıl daha beklemeye ya da bir çocuğun mihmandarlığında tarih kitaplarının tozlu sayfalarında beklemeye gerek yoktur Metin Tekin...
Yaşayan efsane departmanına 'Hoşgeldin!'..

Uykusuz 1 Yaşında



Geçmiş mizah dergilerinden bu yana gelenek haline gelen çözülme ardından Penguen'den ayrılan sağlam tayfa tarafından çıkarılan, en çok satan dergi konumuna gelen ve okurun tartışmasız bir numarası Uykusuz 1 yaşına bastı.
Özel ayar veren kapakları, muhalif tavrı, Yiğit Özgür, Vedat Özdemiroğlu, yazılarıyla Fırat Budacı, tüm gerçekçiliğiyle Ersin Karabulut ve tabiki ayrıntı hastası alemin kralı Umut Sarıkaya'lı brezilya misali kadrosuyla gönülleri fethetti.
1.yıl münasebetiyle Yiğit Özgür ile yapılan mini röportaj hizmetinizde;


Bir yılınız nasıl geçti? Bu sürede okurlardan nasıl tepkiler aldınız?
Bir yıl hemen geçti. Nasıl geçtiğini anlamadık… Okurlar düşündüğümüzden daha hızlı sahiplendiler dergiyi. Yalnız kalmışız hissine hiç kapılmadık. Bir yıl sonunda ortalama 50-55 bin haftalık tirajımız oldu.

Yola çıkarken dergi tutmazsa, satmazsa gibi bir endişeniz oldu mu?
Olmaz mı, her türlü ihtimali düşünmeye çalıştık. Durumumuz çok daha vahim olabilirdi. Bol bol endişelendik. Bol bol korktuk. Hâlâ da korkmaktayız.

Peki Penguen’den ayrılırken yapmak istedikleriniz neydi, bunları yapabildiniz mi?
Hayır, elbette yapamadık. Çok temel şeyleri hallettik ama dergiyle ilgili ve yapmak istediklerimizle ilgili eksiklik hissimizin sürekli var olacağını gördük. Bunun da iyi bir şey olduğunu düşünüyorum. Tamamlanmış ve olmuş bir dergi hissi bize rehavet getirir.

Uykusuz’u diğer mizah dergilerinden farklı buluyor musunuz?
Tüm derginin ortalama performansını düşünürsek rahatlıkla Uykusuz’un daha komik, daha yenilikçi, genç ve enerjik bir dergi olduğunu söyleyebilirim.

Bağımsız bir dergisiniz... Bunun zorlukları oluyordur herhalde...
Hayır olmuyor, dediğim gibi okurların ilgisi sayesinde bağımsızlığımızdan kaynaklanan bir sorun yaşamadık.


Mizah dergileri muhalif, politik dergiler olarak bilinir ancak son yıllarda apolitik dergiler yapılıyor eleştirilerine katılıyor musunuz?
Katılmıyorum. Muhalefet yapan insanların ya da yayın organlarının arasında kim daha muhalif gibi bir yarış olmasını saçma buluyorum. Önemli olan niyettir ve bir yılda niyetimizi belli ettiğimizi düşünüyoruz. Niyetimizi belli ederken acemiliklerimiz ya da eksikliklerimiz olabilir ama istediğimiz değişmedi, aynı.


Dergiyi çıkarırken kendinize sınırlar koydunuz mu? Şu konuyu yaparız, bunu yapmayız dediğiniz konular örneğin...
Elbette var. Şu anda ağırlıklı olarak belli bir kesim mizah dergisi okuyor ama biz herkes okusun isteriz. Ortaya çıkan işleri elden geldiğince sağduyulu değerlendirip öyle yayınlıyoruz.

Çok genç bir okur kitlesine sahipsiniz, onlarla iletişiminiz nasıl?
Genellikle internet üzerinden haberleşiyoruz. Davet edildiğimiz organizasyonları da değerlendirip katılmaya çalışıyoruz.

Mizah dergilerinde sabahlama geleneği vardır. Bu gelenek siz de devam ediyor mu?
Anlatılanlara göre Gırgır dergisi teknik sorunlar nedeniyle geceleri çalışıp ertesi gün baskıya giriyormuş. Sonrasında bu durum bize kadar gelen ve bizde de devam eden bir geleneğe dönüşmüş. Aynı gece, aynı yerde fikir üretmeye çalışmak, aynı stresi paylaşan insanlarla bir arada olmak ekstra bir enerji veriyor sanırım. Sahura kalkıp karşı apartmanda yanan ışığı görünce garip bir birliktelik hissi yaşanır. Bu da benzer bir duygu. Biz bir ekibiz demek için gerekli galiba. Seviyorum ben.


Uykusuz kimlerin uykusunu kaçırdı?
Uyku kaçırdı mı bilmiyorum ama umarım rutin gidişata etkimiz olmuştur.

Siz bizi güldürüyorsunuz peki siz nelere gülüyorsunuz?
Okurlarımızla aynı şeylere gülüyoruz aslında. Çünkü yaptığımız iş bitince de işimizi yaparken olduğumuz insan oluyoruz. Siz buna gülün, benim güldüğüm şey başka gibi bir durum yok yani. Bunun dışında herkesin takip ettiği komik işler vardır. Birbirimize internetten komik resim, video falan gösterdiğimiz de çok olur.

Yeni projeler, dergiler var mı?
Dergi fikri olarak ya da başka platformlarda bireysel bazı projeler var. Hep de olur zaten. Bunların pek azı gerçekleştiği için şimdiden söz etmek gereksiz gibi. Ama yapacağız bir şeyler. Yapınca da hemen duyuracağız.

11 Eylül 2008 Perşembe

Takım Olmak

Serdar Akar'ın güzelim filminde dediği gibi futbolda da hayatta da basketbolda da iyi bir takımın yoksa mantarlarsın.
Biz bunu bir türlü beceremedik yıllardır, sürekli iç çekişmelerle, birbirimizi yemekten takım olmaya vakit bulamadık her branş için geçerli ki son olimpiyatlarda cepte olarak görünen madalyalara bile yaklaşamadık.

Basketboldan söz edecek olursak bir türlü Mehmet Okur ve Hidayet'in de bulunduğu bunlara Kaya Peker'i de katabiliriz, tüm sağlam oyuncularımızdan faydalandığımız bir maç ya da şampiyona hatırlamıyorum. Buna federasyon başkanının Ergin Ataman örneğinde olduğu gibi antrenörlerle bir kısım basketbol çevresiyle kavgalı oluşu, Aydın Örs gibi basketbol devinin görmezden gelinip herhangi bir pozisyonda göreve bile çağrılmaması, oyuncu seçiminde yıllardır inatla yapılan hatalar.
Misal Kerem Tunçeri'nin Beşiktaş'ta olağanüstü bir sezon geçirip Real Madrid'e gitmesine rağmen yıllarca çağrılmaması ki oyun kurucu problemini bilmeyen yok heralde. Yine farklı takımlarda parlayan oyuncuların görmezden gelinmesi sorunu da ilk defa bu sene biraz düzeltilebildi. Sinan Güler, sakatlık sonrası kadroda yer açılıp çağrılsa da Murat Kaya ve Ersin Görkem gibi.

Velhasıl dünkü Fransa maçında ilk defa bu kadar organize, birlikte mücadele eden, hem savunma hem de hücumda başarılı bir takım uzun zamandır göremiyorduk ki ilaç gibi geldi bünyelere.
Tanjevic'in özellikle oyun kurucu pozisyonunda rotasyonu da ilk defa tuttu denebilir ki bunda Kerem'in muhteşem performansı yanında Ender'İn de beklentilere cevap veren oyunu etkili.
Yine milli takımda beklenenden çok uzak performans çizen Ersan'ın bu dönemki maçlarla birlikte olağanüstü mücadele eden, ribaund toplayan, blok tehdidi olan, hücumda da bir o kadar etkili komple bir oyuncu haline gelmesi milli takımı etkiledi kesinlikle. Keza yetenekleri sınırlı olsa da basketbolun Servet'i diyebileceğimiz Fatih Solak'ın tanımsız azmi, pota altını karartan blokları, Kerem Gönlüm'ün kendinden emin istikrarlı oyunu güzel izler bırakıyor.
Rakiplerin Hidayet'e çok sıkı önlemler alması yine de skorer açığımızın olduğunu ortaya çıkardı ki beğenmesek de İbrahim Kutluay'ın o rahatlatan üçlükleri ya da formda bir Serkan Erdoğan'ın yaptığı skorlar gibi katkılara ihtiyacımız olduğu açık, skor yükünün hemen her oyuncu tarafından paylaşılması da ne kadar takım olduğumuzun bir göstergesi. Ayrıca Tanjevic'in yardımcısı pozisyonunda basketbolun Pegasus'u, güzel insan hArun Erdenay'ı görmek bile ayrı bir güzellik.

Memento

Mutlu olmak için kendine yalan söylüyorsun. Bunda yanlış bir şey yok. Hepimiz bunu yaparız.


Beynimin dışında bir dünya olduğuna inanmalıyım.
Hareketlerimin her zaman bir anlamı olduğuna inanmalıyım. Hatırlayamasam bile.
Gözlerimi kapattığımda dünyanın hala orada olduğuna inanmalıyım.
Hala orada olduğuna inanıyor muyum? Hala orada mı?
Hepimiz kim olduğumuzu bilmek için anılara ihtiyaç duyarız. Ben farklı değilim.

Şimdi, nerede kalmıştık.

Yedek


Yedek olma hali, takım arkadaşının sakatlanmasını ya da berbat bir maç çıkarmasını beklemek, biraz hayal kırıklığı, bolca yalnızlık...

10 Eylül 2008 Çarşamba

Placebo & High Tension


Yine Placebo parçası fakat bu kez sözkonusu olan Fransız Yenidalgasından bu yana duraklama döneminde olan ve son yıllarda yükselişe geçen Fransızların son harikalarından, Japon korku-gerilim unsurlarını Amerikan filmlerine enjekte edip uyumsuz ve gereksiz filmler serisine imza atanlara inat son dönemin en başarılı gerilimlerinden birine imza attılar ki ismi de filme uygun High Tension. Ülkemizde de dvd'si bulunmakla birlikte indirimde 2,5 ytl civarında bile bbulmak mümkün, es geçmeyin derim.

Klişelerin aksine kendine bir yol çizmiş, özgün bir korku-gerilim soslu karanlık film ve karakter sözkonusu ki Placebo'nun şaheser şarkılarından New Born adlı parça da filmin açılış ve kapanış anlarında filme daha da güzellik katıyor, ahan da klibi aşağıda geliyor;

9 Eylül 2008 Salı

Gönül Yarası / Yavuz Turgul

"sence benim adim neden nazim, senin adin piraye, abinin ki mehmet? hepimiz hayallerimizin kurbaniyiz."
İlerki postlarda bahsi geçecek Sinemanın Ekürileri denebilecek özellikle yönetmen-oyuncu işbirliğinin Türkiye'deki en önemli temsilcileri Yavuz Turgul ve Şener Şen.
Muhsin Bey, Eşkıya, Gönül Yarası, Gölge Oyunu, Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni ve her ne kadar aşırı beklentiyle başarısız diye yorumlansa da Kabadayı filmleri bunun ispatıdır.
Bu filmler sırf yönettiği filmler olup senaryo konusunda da yazdığı eserlerde birlikte yer aldıkları Çiçek Abbas fenomeni, Tosun Paşa, Banker Bilo, Davaro, Züğürt Ağa gibi klişelikten çıkıp ülkesine kulak veren, halk kesiminin sorunları ve yüzlerce kez izlememizi sağlayan tanımsız komikliği, gerçekliğiyle Yavuz Turgul sinemamızın lokomotifi olmuş Şener Şen'i de kendisiyle birlikte zirveye taşımıştır.

Türk sinemasının en nitelikli işlerinden, senaryolarından, diyaloglarından, Şener Şen'li muhteşem oyunculuklarıyla yol taşlarından biridir. Gönül Yarası da Meltem Cumbul'un bir iki hoş görülecek sahnesi dışında Samatya'daki o mahalle kültürüyle, delikanlılık denilen şeyin günümüzdeki haline, idealleri uğruna ailesine yabancılaşan, hayata yabancılaşan bir öğretmene, müziğin evrenselliğine, aşka ve hayata dair birçok noktaya güzel temaslarıyla şahanedir. Film müzikleri de adamı kendinden geçirir Neşet Ertaş başta olmak üzere filmin en yakıcı sahnelerinde yakar geçirir tıpkı İncir Ağacı adlı kürtçe şarkıda ve filmdeki muhteşem sahnede olduğu gibi.


ben, ben bütün bunları niye yaptım hala bilmiyorum. niye kendimi bu yalnızlığa mahkum ettim, niye ailemin beni terk etmesini engelleyemedim., niye hayatımı boş hayaller için yok ettim, bilmiyorum. üstelik sonunda elime geçen ne biliyo musun; koskoca bi hiç. sadece üç-beş öğrenci mektubu ve içinden çıkan fotoğraflar. işin en acıklı yanı da şu kızım; bi daha dünyaya gelsem yine aynı yollardan yürüyeceğimi biliyorum. demek ki; yaşanan onca hayal kırıklığı, sürgünler, fişlenmeler, sorgular bana bir şey öğretmemiş. tuhaf bi durum; acı çekmeye günüllü olmak, ruhunu o işten alamamak. bu bana hem keder verdi hem de mutluluk.

7 Eylül 2008 Pazar

Ermenistan - Türkiye

Sıkıcı olacağı önceden belli maçlardan biriydi ki attığımız spontane gole kadar uyutan, ardından çözülen gücü sınırlı, tatlı-sert oynayan Ermenistan'a karşı bu kadar organize olamadan kazanmamıza rağmen maçı forma aldı diyebiliriz, biraz da tecrübe tabiki.
Sabırsızlıkla olay bekleyenler ise avuçlarını yaladılar...