28 Kasım 2009 Cumartesi

Unutulmaz Sahneler #2


Hitchcock amcanın en güzel filmlerinden, sinema tarihine aksiyonu, anlatım şekli ve bu efsane sahneleriyle geçmişti North by Northwest.
Başrolde Cary Grant'in planörden defalarca kaçıp kendini yerden yere atışı, bu efsane sahne Emir Kusturica'nın çok sevdiğim filmi Arizona Dream'de Vincent Gallo'nun canlandırdığı Paul Leger bu sahneyi çok güzel yaşatmıştı ki Paul karakteri filmin birçok sahnesinde Raging Bull dahil birçok filmden repliklerle kült karakterlerden biri haline gelmiştir şahsım adına.
Arizona Dream'deki Talent Show kısmının videosunu geçerek tekrar hatırlayalım;

El Foto

26 Kasım 2009 Perşembe

Her Yerinden Öpülen Adam


Akıllarda daha çok Ertem Şener'in sözlü tacizi kalsa da, güzel bir galibiyet oldu.
Aynı hatayı belki biz de yaptık geçmişte Fenerbahçe aynı şekilde benzer olayı yaşarken küçümsedik belki, yedek takım zart zurt diyerek. Lakin Ferguson'un Owen, Evra, Carrick hamleleri, kalecinin dahi gol arayacak hale gelmesi olayı zaten gösterir cinsten. Kadroda Neville, Vidic gibi tecrübeli ismlerin yanında kendisini kanıtlamış, oynamaya aç sırtlan gibi gençlerle çıktı adamlar, sağlı-sollu saldırdılar, çekilen onlarca şut başarıyla püskürtüldü, tam gol yedik derken Rüştü çıktı sahneye, bu tarz kritik maçları sevdiğini biliyorduk zaten.
En başta takımın kendine olan güveninin geldiği zaten sahaya çıktığında anlaşılıyor keza Mustafa Denizli'nin de forma girdiğini, takımdaki yardımlaşmanın olağanüstü savunmanın oturtulduğunu görmek sevindirici. Geçtiğimiz haftalardaki tutukluk, hücumdaki pasif oyun, pozisyon üretememe, organize olamama halleri bir nebze aşılmış, en çok sövülen İbrahim Üzülmez, Rüştü hatta Fink gibi isimlerin performansları da ayrı bir hadise. Sezon başından beri zorla oynar görüntüsündeki Bobo ve Tello'nun gayretleri de önemli ama bu iki adamdan da minimum verim alıyoruz, geç kalsak da en kısa zamanda yol verilmeli benim görüşüm.
Ardarda gelen 2 büyük galibiyet moral motivasyon açısından son derece önemli. Onun kadar önemli olan bu tarz maçlardan sonra rehavete kapılmadan yola devam etmek, umarım onu da başarır bu takım...

22 Kasım 2009 Pazar

Sinema 15.Yıl

Sinema Dergisi uzun süredir beklediğimiz, bir türlü çıkmaya fırsat bulamayan 15.Yıl Özel Sayısını piyasaya sürdü. Beklediğimden az sayıda gördüm bayilerde ki ilgilenenlere duyrulur, acele etmeleri tavsiye olunur.

1500 civarında sinema okuru ve sinemaseverin oylarıyla En İyi 100 film seçkisi hazırlandıktan sonra, Sinema yazarlarının da Sinemanın Son 15 Ylı değerlendirmeleriyle oluşturulmuş gerçekten özel bir sayı var elimizde, arşiv değeri yüksek.
Özel cildi, içeriği ve sunumunun yanında bir de hediye olarak Sinema Dergisinin son 22 sayısını barındıran bir Cd verilmiş, 10 puan almayı haketmişler şahsımdan.
Fiyat olarak da bu kadar emeğe, çalışmaya, güzel sunum ve içeriğe nazaran 10 tl'lik fiyatla da amacın ortaya karışık yapalım paraları cukkalıyalım gibi bir düşünce olmadığı da sergilenmiştir, teşekkür etmeyi borç biliriz.


Hele ki sinema yayınlarının gayet kısıtlı olduğu ülkemizde 15 yıl gerçekten muazzam bir süre. Ne dergiler geldi gitti ki bunlara dev dergilerin türkiye ayağını oluşturan Empire ve Total Film dahil.
İçerik olarak magazinsel ögeler ön planda ve hediye dvd vermelerine rağmen tutunamadılar.
Bu tarz dergiler içinde kısa zamanda büyük iş yapan Dvdartı dergisi ekibiyle özellikle şahaneydi, ne yazıkki dergiciliğin zorlukları, arkalarında sağlam bir grubun durmaması gibi nedenlerle silinip gittiler.
Sinema daha bir popüler sinema ve ortalama kitleye hitap eden bir dergi, yine Altyazı dergisi varki ülkemizde çıkan en nitelikli, ayrıntılı, festivallere yönelik, incelemeler ve röportajlarla dolu bir dergi o da ayrı kulvarda sessiz sedasız yoluna devam etmekte...

Kazın Ayağı

Bahis sitelerince ve futbol ulemalarınca her ne hikmetse Beşiktaş kendi sahasında favoriyi geçtim galibiyetine en son şans olarak bakılıyordu, haliyle kazın ayağı öyle değil.
Güzel varlık, alman mucizesi Fabian Ernst'in de belirttiği gibi tribün ve takım tek vücut haline geldiğinde bu stadda yenemeyeceğimiz takım yok. Tribünlerdeki kaos, dibe batmış yönetim, boğaza kadar gelmiş borç ve akabinde kötü gidişe ardarda alınan 3 puan ve derbi galibiyetiyle son veren bir takım. Maç sonu bağrılan hep böyle oynayın canımızı verelim sloganları da çoğu zamanki gibi olayı özetliyor.
Ferrari'nin her zamanki soğukkanlılığı, yerinde müdehaleleri ve Sivok ile uyumu, hep eleştirdiğimiz Fink'in Alex'i kitleyerek oyunun boyutunu değiştirmesinin yanında mükemmel golü ve çalışkanlığıyla oyununu süsleyişi, Ernst'in herzamanki gibi kusursuz futbolu, İbrahim Üzülmez'in maç sonu salladım ortayı gol oldu demeçlerine rağmen etkili bindirmeleri ve etkili oyunu, Ekrem Dağ'ın dağ gibi yürekten performansı, Serdar Özkan'ın herzamanki gibi savrukluğu, gol kaçırması, Bobo'nun biraz toparlanmış oluşu ve mükemmel gol vuruşu akılalrda kaldı.

Derbi maçları ve içerdeki Fenerbahçe maçlarında psikolojik olarak ilk golü atanın büyük üstünlüğü oluşuyordu ki genelde hep aleyhimizde sonuçlanıyordu bu iş. Dün yine ilk golü yesek bambaşka şeyler olabilirdi, yükselecek protesto ardından gelecek bir golle daha misal, kıyamet kopabilirdi. Baskılı şekilde başlayan güzel futbol bir iki pozisyonun ardından takım duruldu, bu sefer sarı-lacivertliler aynı şekilde kontrolü eline aldı, ilk yarının sonunda direkten dönen top kader anı olabilirdi. İkinci yarıda sergilenen hırslı, baskılı futbol maçın nereye gideceğini tayin ediyordu zaten. İki gol üst üste gelince rakibin gardı düştü, daha kontrollü futbolla ardından rakibin ayağına top değmeden 3.gol geldi hepten maç bitti-gitti zaten.
Tribünde yönlendirecek bir büyük olmamasına rağmen gayet başarılıydı. Bu maçlarda dediğim gibi önde olma, gol atma-yeme olayları tribünlerin performansını da direk etkiliyor. Geçtiğimiz yıllarda şampiyonluk potasında içerde yediğimiz erken goller ve stres nedeniyle tribün kötüydü Fenerliler de bunu kötü kullanmalarına rağmen İnönü sustu bizi dinliyor tadında kendilerini tatmin edici laflar ediyorlardı, keza Kadıköyde de çok daha fazlasını biz yapıyorduk oradaki etkili futbol sayesinde ama bu maçta gördük kim nereyi inletiyor, pulp fiction'un orjinalini dinlemek daha bir hoş oluyor haliyle...
Hele ki ilk golden sonra kapalının yıkılışı yıllar sonra en güzel, en bomba gol sevinciydi. Herkes yara aldı gol sevincinde, hayatta görmediği insanlarla kucaklaştı, "çak" yaptı, ardından peşisıra gollerle rahatlama ve coşku yerini aldı.