7 Kasım 2008 Cuma

Sevmek Zamanı

Susuz Yaz ile Türk Sinemasına yurtdışından ilk ödülleri getirmiş, yaratıcılığı ve özgünlüğüyle Yılanların Öcü gibi filmlerin yanında bu post'a da konu olan, yıllar sonra Dvd üzerinden bizlerle buluşan saklı bir hazine misali, Sevmek Zamanı adlı filmle hayretler içine düşüren Metin Erksan başyapıtı.
Siyah beyaz kareleriyle sinemamızın en güzel, çarpıcı ve en önemli filmlerinden Sevmek Zamanı.
Konusuyla ülkemiz sınırlarını aşan sanki bir Avrupa filmi, Bergman filmini andıran ve sinemamızda başka bir öeneği olduğunu sanmadığım "surete aşık olma" durumunun mükemmel sunumu.


Müşfik Kenter'in Boyacı Halil ile başrolde devleştiği, özellikle deniz kenarındaki sessiz sahneleriyle filme anlam kattığı, çekildiği dönemde sinemalarda oynama şansını bulamamış bir film ki o dönemde bu tarz bir film gösterilse de herkes yarıda çıkardı muhtemelen (şu an da sinema izleyicisi profiline baktığımızda aynı şey geçerli). Hak ettiği seyirciye bir iki televizyon gösterimi ve geçtiğimiz aylarda raflarda yerini alan dvdsi ile birlikte bulan arşivlik filmimiz. İsteyiniz...

Aforizma - Eduardo Galeano

Gölgede-güneşte, heryerde güzel bir maç için futbol dilenciliğine soyunan Eduardo Galeano'dan futbola ve sporun özüne dair;


"Spor sanayiye dönüştükçe, oynamak için oynamanın neşesinden doğan güzelliği sınır dışı etti. Bu yüzyıl sonu dünyasında profesyonel futbol yararsız olanı mahkum ediyor ve verimli olmayan da yararsız kabul ediliyor. İnsanı kısacık bir an için bile olsa yeniden çocuklaştıran, lastik topunu zıplatan bir çocuk veya yün yumağın peşinden koşuşturan bir kedi gibi oyundan zevk almasını sağlayan o çılgınlığa günümüz futbolunda yer yok"

5 Kasım 2008 Çarşamba

Fuck Off


Demokrat aday Barack Obama zaferle seçimlerden ayrılırken bizim pek müstesna başbakanın son seçimin ardından yaptığı balkon konuşmasına benzer toplumu kucaklayıcı ve daha inandırıcı başarılı bir konuşmayla zaferini süsledi. Bush'un devamı niteliğindeki McCain'in başarısızlığı dünyadaki barış ortamı için bir nebze olsun umut verdi. Obama'nın Irak konusundaki fikri sevindirici ama sonuçta uluslararası şirketlerin yön verdiği politikalar olacaktır yine petrol mevzusu nedeniyle ne kadar istediği şekilde hareket edebilecek göreceğiz ki Obama bazı siyahi kanat tarafından ten rengi siyah ama kafasının içi beyaz diye eleştiriliyor. Herşeye rağmen Değişim sloganıyla, sempatikliğiyle ve bazı öngördüğü politikalarla Bush denen dengesiz mahlukatı dünyanın aramayacağı kesin. Bush'a naş naş, derken bir dolu gaf, sakarlık ve berbat yönetimin,n yanında Abd'yi tüm dünyaca nefret edilen bir ülke haline getirmesiyle hatırlayacağız o kadar... Bush dört bir yandan da mizah malzemesi olarak epey gündemde kaldı, her haliyle.

San Franciscolular, ABD'de yapılan seçimlerle birlikte başkanlık dönemi sona erecek olan George W. Bush'un ismini şehir kanalizasyonuna bağlı bir atık su arıtma tesisine vermek için 7 bin 168 imza topladı. Daha önce de tuvalet kağıdı ve çöp kutusu gibi birçok şeye malzeme olan Bush özellikle sanal alemde birçok kılığa sokuldu. İşte Bush'un o hallerinden birkaçı...


Microstars Football Reklam

Football stars become Microstars
Advertising Agency: McCann Erickson, Milan, Italy
Creative Director: Gaetano Del Pizzo

Art Director: Davide Mosconi

Copywriter: Daniele Agliata

Photographer: Matteo Cremonini

Other additional credits:
Published: la Gazzetta dello Sport, April 2008

3 Kasım 2008 Pazartesi

Bir Yeşilçam Fenomeni; Yaşar Usta

Özellikle akranlarımızın büyürken ve halen izlemeye doyamadığı, aynı ekolün Arzu Film'in birçok versiyonu olsa da turşu suyu ya da evlenme mevzusu hiç farketmez, Münir Özkul, Adile Naşit, Şener Şen, Halit Akçatepe, Ayşen Gruda ve Tarık Akan gibi sinemamızın efsanelerinin birarada olduğu aile sıcaklığında ekran başına yapıştıran efsane filmlerdi.

Bu filmlerden akla kazınan birçok sahne vardır ki Şener Şen'li Vecihi karakterinin hemen hemen tüm sahneleri akıllara ziyandır-unutulmazdır.
Bir sahne daha vardır ki izlerken yumruk gibi oturur adamın boğazına, fabrikada bir işçi olan Yaşar Usta görücü usulü Melek Hanım ile evlenmeye kalkar, Melek Hanımın büyük oğlu Ferit okuldan Alev ile sevgilere yelken açar lakin kızın babası ustanın çalıştığı fabrikanın sahibidir, hertürlü pisliğe başvurup mevzuya engel olmaya, dallandırıp budaklandırmaya çalışır ve olaylar gelişir-Yaşar usta sinemamızın efsane sahnelerinden birine imza atar;

Bak beyim, sana iki çift lafım var. Koskoca adamsın. Paran var, pulun var, herşeyin var. Binlerce kişi çalışıyor emrinde. Yakışır mı sana ekmekle oynamak. Yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak. Ama nasıl yakışmaz. Sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saaddeti çok gören. Anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor. Ama ben boşuna konuşuyorum. Sevgiyi tanımayan adama sevgiyi anlatmaya çalışıyorum. Hıh. Sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi Saim Bey. Sen mi büyüksün? Hayır ben büyüğüm, ben, Yaşar Usta. Sen benim yanımda bir hiçsin. Anlıyor musun, bir hiç. Gözümde pul kadar bile değerin yok. Ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiç birşey yapamayacaksın. Yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi. Çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız. Bizler birbirimizi seviyoruz. Biz bir aileyiz. Biz güzel bir aileyiz. Bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun. Dokunma artık aileme. Dokunma çocuklarıma. Dokunma oğluma. Dokunma gelinime. Eğer onların kılına zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemis olan ben, Yaşar Usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni. Anlıyor musun? Vururum ve dönüp arkama bakmam bile.

‘Yaşamaya Dair’


yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın.
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

Nazım Hikmet Ran

Semih Kaplanoğlu - Yumurta


gül: ben ankara'dayken tire'yi çok özlerdim, biliyor musun?
yusuf: ankara'dayken her yer özlenir.
gül: ben de dönünce hayal kırıklığına uğradım, burayı mı özlemişim diye...
yusuf: neden?
gül: ne bileyim, gençken nasıl görüyorsak artık!
yusuf: sen burayı değil, o eski günleri özlemişsin!