1 Kasım 2008 Cumartesi

Seri Katil Fenomenleri

John Doe - Se7en
Sinema dünyasının en önemli seri katillerinden biri kuşkusuz cinayetlerini bir aziz edasıyla işleyen, kimliği belirsiz olduğu için John Doe adıyla anılan katil. Filmin ilk yarısında hiç görünmese de İncil’e göre yedi ölümcül günahı işleyenlere karşı açtığı acımasız savaşla Dedektif Mills (Morgan Freeman) ve Somerset (Brad Pitt) ile birlikte izleyicilerin de kanını dondurmayı başarmıştı. Cinayetlerini sadistçe kurgular ve birbirinden acımasız işkencelerle süsleyen katili canlandıran isim Altın Portakal Film Festivali için Antalya'ya da gelen Kevin Spacey. David Fincher'ın 1995 tarihli filmi sinema tarihinin en iyileri arasında yer alıyor.


Dr.Hannibal Lecter - The Silence of the Lambs
En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Film dahil beş ana dalda Oscar kazanan 1991 tarihli psikolojik gerilimde eli bıçaklı seri katil Dr. Hannibal Lecter. Hannibal Lecter sıradan bir katil değil. Kurbanları yiyen türden bir cani. Ancak Anthony Hopkins'in canlandırdığı karakter bu yapımda başka bir cinayeti çözebilmesi için acemi FBI ajanı Clarice Starling’e (Jodie Foster) yardım ediyor. Filmdeki 16 dakikalık performansıyla Oscar kazanan Anthony Hopkins, bu kısa sürede sinemanın en etkileyici seri katili profillerinden birini yaratmayı başardı. Thomas Harris’in aynı adlı kitabından Jonathan Demme'nin yönetmenliğinde sinemaya uyarlanan yapımın geçmiş ve gelecek bölümleri de çekildi.


Patrick BAteman - American Psycho
Bret Easton Ellis’in 1991 yılında yayımlanan kitabı, 2000’de beyaz perdeye uyarlandığında kitaptaki ağır cinsel içerikli ve vahşi cinayet sahneleri çıkarılmak zorunda kalındı. Ancak gündüz işadamı, gece seri katil Patrick Bateman’ı canlandıran Christian Bale, kitaptaki karakterin ruhunu yakalamakta çok başarılı bulundu. İyi eğitim almış, yüksek maaşlı bir iş sahibi olan Bateman, hayatını bulunduğu sosyal çevrenin kurallarına göre yaşayan bir adam olmanın yanı sıra geceleri fahişeleri öldürüp, parçalara ayırma alışkanlığı olan bir adamdı. Bateman, fahişelerle başladığı cinayetlerine, iş arkadaşlarını ve bir çocuğu dahil etti.



Norman Bates - Psycho
40 bin dolar çalıntı parayla bir otele sığınan kaçak bir kadın, annesiyle yaşayan garip motel müdürü ve yıllarca konuşulan unutulmaz duş sahnesi. Sinemanın en dahi isimlerinden Alfred Hitchcock’un 1960 yılında imza attığı yapım üzerinden yarım asra yakın zaman geçse de izleyende ilk günkü etkisini bırakmayı başarıyor. Kişilik bölünmesi yaşayan motel sahibi Norman Bates, ünlü seri katil Ed Gein gibi yıllar önce kaybettiği annesinin hayaliyle yaşıyor. Annesinin kıyafetlerini giyip onun kişiliğine bürünerek cinayet işliyor. Onu kim suçlayabilir ki, hepsi annesinin başının altından çıkıyor!



Roark Jr. - Sin City
Frank Miller'ın klasik grafik eserinin 2005 tarihli uyarlaması şimdiden beyazperdenin en özel yapımlarından biri oldu. Birçok hikaye ve yıldızın arasından sıyrılan isimlerden Roarke J.R. 'sapık' bir seri katilden intikam almaya çlışan bir katile dönüşüyor.



Jean-Baptiste - Koku: Bir Katilin Hikayesi
Sinemaya uyarlanması en çok beklenen yapımlardan biri olan Patrick Süskind’in Perfume adlı romanı, tarihin en önemli kurgusal seri katillerinden birinin hikayesi. Daha doğduğu anda, annesi tarafından ölüme terk edilen Jean-Baptiste Grenouille, her şeyin kokusunu alıp her kokuyu birbirinden ayırt edebilme yeteneğine sahipti. Bu sayede en güzel kadınların derilerini yüzüp, en güzel kokuları yarattı ancak bu uğurda ölüm saçtı.



Mickey - Mallory Knox - Natural Born Killers
Quentin Tarantino'nun senaryosunu yazdığı Oliver Stone'un filmi gösterildiği yıl bazı sahneleriyle tartışma yarattı ve yaş sınırı getirildi. Mickey ve Mallory, Mallory'e tacizde bulunan babasından başlayarak 666 nolu otoparkta hiç bir öldürme sebepleri olmadan, yolda geçeni ve kendilerine küçücük bir haksızlık yapanları bile öldürülürler. Bir yandan da hikayelerini tüm dünyaya anlatırlar. Film getirdiği medya ve sistem eleştirisiyle sinema tarihinde kendine önemli bir yer edindi.



Henry - Henry: Bir Seri Katilin Portresi
Seri katil Henry Lee Lucas'ın gerçek yaşamına dayanan, 1986 yılında John Mcnaughton tarafından yazılıp yönetilen filmin başrolünde Micheal Rooker yer alıyor. Hem sahneleriyle hem de psikolojik tahlilleriyle diğer seri katil filmlerinden ayrılan yapım türün en iyileri arasında gösteriliyor.


Dexter - Dexter
CNBC-e'de de yayınlanan dizide Michael C. Hall’un canlandırdığı Dexter, diğer meşhur seri katillerin aksine sadece kötüleri öldürüyor. Adaleti yerine getirdiğini düşünen katil, çoğu zaman kendini bir kahraman gibi görme noktasına bile geliyor. Kurbanlarını etkisiz hale getirdikten sonra onlara neden öldürülmeyi hak ettiklerini anlatıyor. Hatta ikinci sezonda kurbanların cesetleri su yüzüne çıkınca medya Körfez Limanı Kasabı adını verdiği bu katilin niyeti hakkında ikiye bölünüyor: Kimi bir kahraman olduğunu düşünürken kimiyse kesinlikle yakalanması gerektiğini düşünüyor.

Futbol - Aforizma

"Futbol maçlarına gidenlerin, şiddet düşkünü bir budalalar güruhu olduğu düşüncesi, iyi aile çocuğu entellektüellerin yanılsamasından başka bir şey değildir".
Jean-Claude Michéa

29 Ekim 2008 Çarşamba

Alkol Seansları > Pub Nedir?

Blog'un Bira tarafını es geçmeden alkole dair birşeyler de eklemek farz oldu.
Efendim ülkemizde de özellikle İstanbul'un canlı yerlerinde çokça yayılmaya başlayan "pub" adlı keyifli mekanlar nerden geliyor, nedir ne değildir mevzu bahis.
Bir Ankaralı olarak simitçi, mısır arabaları ve dönercilerin tutsağı olmuşken haftasonları başta maç önce ve sonraları olmak üzere soluğu bu tarz yerlerde alıyoruz.

Bilindiği üzere Biritanya kültürünün ürünü olup açılımı "public house" olan, mekanda illaki televizyonda yeşil zeminin ağırlığında maçların oynatıldığı, bar muhabbetlerinin döndüğü, bazı mekanlarda bilardo ve langırt gibi hede'lerin de bulunduğu, duvarlarda The Clash, Sex Pistols gibi British kültürünün ikon gruplarının yanında George Best fotoğraflarının da bulunmasını temenni ettiğimiz yerlerdir:) Çoğu pub sabah 11 akşam 11 açık oluyormuş. Pub'lar hemen hemen 600 yıldır isimlerini kendi kültürlerine ait geleneksel adları alıyor, The King's Arms, The Red Lion gibi. Özellikle bu mekanların kendilerine has tabelaları, logoları ön planda oluyor.

En eski pub ise St.Alban'da bulunan Fighting Cocks ve 11.yüzyıla dayanan bir geçmişi var.
Büyük çoğunluğu ki 53000 civarında İngiltetre ve Galler olmak üzere, İskoçya'da 5200, Kuzey İrlanda'da 1600 adet olmak üzere Birleşik Krallık'ta yaklaşık 60,000 pub olduğundan söz ediliyor ki buradaki adamları toplayıp partisini kursan iktidar olur (thanks to Erkan Can)...

Britanya kaynaklarında her daim pub'ların sosyal toplanma alanı olduğundan ve Britanya hayatının çok önemli bir parçası olduğundan dem vuruluyor. Özellikle grup halinde gelindiğinde sırayla diğerlerine içki ısmarlamanın adetten olduğu da eklenmiş. Bu abilerin en başta Guinness gibi 1759'dan beri İrlanda'da üretilen koyu renkli, ilk içimde acı tadıyla garip gelse de içtikçe güzelleşen ve en popüler biraları bitter tarzında biraların yanında birde cider adında İngiltere'nin Batı yakasında elmadan yapılan bira da epey meşhurmuş, ağzımın salyaları akarken bunu da eklemeyi görev bilirim.

Kendi kültürlerine ait ağır biraların yanında Alman, Belçikalı ve Fransız biraları da birçok pub'da bulunuyor, kışın içerde, yazın da bahçesi var ise pub'un bahçesinde püfür püfür mideye indiriliyor yavrular. İstatistik de döşeyelim hemen; Britanya insanı! yılda ortalama 99,4 litre bira içiyormuş ve bunların %80'i pub ve club'larda indragandi yapılıyormuş ki vay anam vay diyor kırmızı tenli dev adamlara selamları gönderiyoruz...

Lubos Michel Shakhtar Donetsk'te

Hakemlik kariyerine sakatlığı nedeniyle son veren Slovak Lubos Michel'in, Shakhtar Donetsk kulübünde yöneticilik görevine getirildiği açıklandı.

A Milliler'in, 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda A Grubu'nda İsviçre ile yaptığı maçı yöneten ve sakatlığı nedeniyle geçen hafta sahalara veda etmek zorunda kalan Lubos Michel, Shakhtar Donetsk kulübünde yöneticilik görevine getirildi.

UEFA sitesinde yer alan habere göre, 2008 Avrupa Şampiyonlar Ligi finalinde Manchester United-Chelsea maçını, 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda da A Milliler'in İsviçre ile yaptığı karşılaşmayı yöneten Michel, Ukrayna'da geçen sezonun şampiyonu Shakhtar Donetsk'te uluslararası turnuvalar başkanı oldu.


Michel, aşil tendonundan sakatlanması nedeniyle geçen hafta yeşil sahalara veda ettiğini açıklamıştı.

Ana dili olan Slovakça'nın yanı sıra İngilizce, Almanca, Rusça ve Lehçe bilen Michel, ''Donetsk'ten gelen teklif, beklemediğim bir şeydi, ancak futboldan kopmak istemediğim için kabul ettim'' dedi.

25 yaşında FIFA hakemi olan 40 yaşındaki Michel, 2003 UEFA Kupası finalinde Porto-Celtic maçını yönetti.

2002 Dünya Kupası ile 2004 Avrupa Futbol Şampiyonası çeyrek finallerinde de görev alan Michel, IFFHS tarafından 2005 yılının en iyi üçüncü hakemi seçildi, 2006 yılında ikinci, geçen yıl da en iyi üçüncü hakemliğe değer görüldü.

Michel, 2006 Dünya Kupası'nın da en iyi hakemi seçildi.

Ferguson'dan Blatter ve Madrid'e Gider

Tartışmaların alevlendiği nokta Manchester'in Christiano Ronaldo'nun takımdan ayrılmasına izin vermemesi ve ardından FIFA Başkanı Sepp Blatter'in Ronaldo üzerinden "modern köle" tanımlaması yaparak kulüplere yönelik yaptığı açıklamaydı. Mevzu biraz olsun unutulmuşken Ferguson esip gürledi geçtiğimiz günlerde. Kaldı ki Sporting'den ilk geldiği dönemde "adam olmaz" denilen, şahsi oyunuyla ön plana çıkan Ronaldo'dan olağanüstü bir futbolcu yaratan Ferguson'un parayı bastıran alır tarzındaki yaklaşımlara karşı duruşuna hak vermemek elde değil...İlk gönderme Blatter'e;

"Belki de çok yaşlanmıştır. Bilemiyorum. Ancak güç sahibi insanlarda bunlar olur. Tıpkı Afrika'daki diktatörler gibi Blatter de, gücü elinde tutarken saçma açıklamalar yapıp güvenilirliğini kaybediyor"


"General Franco'nun Takımı, İspanya'ya demokrasi gelmeden önce her istediğini elde etmeye çok alışmış olmalı"

Sir Alex, Real Madrid'e de epey saydırmış. Madrid'in Heinze'yi transfer etmesindeki gerçek nedenin Ronaldo'yu kadrolarına katma isteği olduğunun altını çizmiş ve eklemiş;
"Ne yaptıklarını biliyorum. Her ne kadar iyi bir oyuncu olsa da, Real Yönetimi Heinze ile ilgilenmiyordu. Asıl amaçları, Heinze'nin çok iyi arkadaşı olan Ronaldo'yu ele geçirmekti"

Kutlu Olsun & Mutlu OLsun

28 Ekim 2008 Salı

Sansür Vaziyetleri


Blogger üzerindeki sansür mahkeme tarafından çok şükür dedirten kaldırma kararıyla bozulunca Lig Tv gibi zaten herşeyi yasaklama yoluyla çözmeye çalışan iktidarın güçlerini birleştirmesi sonuç vermedi, en güzeli de bu oldu.
Ülkede içki satanlara, içenlere, internetteki kişisel alanlara, birçok internet sitesine en başta da insanların yaşama alanlarına, bireysel seçimlerine ve özgürlüklerine sansür koyan zihniyete mahkum şekilde yaşamaya devam ediyoruz. Ama baktığınızda her konuşmalarında Demokrasi ve özgürlük kelimeleri dillerinden düşmez. Bu adamların özgürlük anlayışı salt türbandan ibarettir ki bunu binbeşyüz sefer yaşadık. Telekulaklar, deniz fenerleri, polis merkezinde ölen Festus Okey ve Engin Çeber, bitmek bilmeyen işkenceler, 1 Mayıs'ta plastik mermi kullanılması, vatandaşı durduk yere tokatlayan polisler gibi birçok hadise ile polis devletinin en güzel örneği olmaya devam ediyoruz. Durmak yok vurguna devam!..