23 Eylül 2010 Perşembe

Andrei Tarkovsky

İlkelerine bir kez ihanet edersen, hayat her gün seni sorgular. Hayat ile olan saf ilişkini yitirirsin. Bir insanın kendisine karşı hile yapması onun; filminden, hayatından, herşeyinden vazgeçmesi demektir.

“Bu ne zevksizlik, ne saçmalık! Ne iğrenç bir şey! Bence filminiz tam bir fiyasko! Seyirciye biraz olsun yaklaşmıyor bile, oysa en önemli unsur seyirci değil midir?”

Sinema, genellikle anlaşılması zor, yüksek bir yaratıcılık gerilimi içeren bir özgün sanat biçimidir. Bu, ben anlaşılmak istemiyorum demek değil, ama Spielberg gibi, örneğin genel kitle için bir film yapamam. Eğer yapabileceğimi keşfetseydim acı duyardım. Eğer genel bir izleyici kitlesine ulaşmak istiyorsanız, Star Wars ve Superman gibi, sanatla hiç ilgisi olmayan filmler yapmalısınız. Bununla halkın aptal olduğunu söylemek istemiyorum, ama onları memnun etmek için de kesinlikle böyle bir ıstıraba katlanamam. Sinema, insanlığa hiçbir şey öğretemez, çünkü insanlık, hiçbir şey öğrenemeyeceğini, son dört bin yılda yeteri kadar ispatlamıştır...

22 Eylül 2010 Çarşamba

Derdiyoklar İkilisi – Dadaloğlu



Derdiyok Ali

Sahnede taklalar atıyoruz, atlıyoruz, zıplıyoruz, tam konsantre oluyoruz. İnsanların karşısına çıktığımda, kendimi kaptırıp gidiyorum. Onlara öyle bir güç hissettirmem lâzım ki, hepsi bana baksın, beni izlesin, sazımdan, sözümden, sohbetimden bir şeyler alsın… Önce yarım saat türkülerimizden, deyişlerimizden okuruz. Ankara misketine bir girdik mi, motor gibi devam ederiz, pat diye oyuna, halaya geçeriz, “halay bizim çekelim / dizilelim sekelim” deriz. Akın akın piste dolarlar, masada kimse kalmaz, çekirge gibi oynarlar. Mehmet’in şovu da dünyanın hiçbir yerinde yok. Davulu bırakıp yerlerde solo atar. Düğün videolarımız YouTube’da on binlerce kere tıklanmış. Ama bizde daha ne tiyatrolar, ne skeçler var. Bayanlar beni kucaklarına alıp masaların üzerine atarlardı. Halaylarda elimde gitarla başı ben çekerdim, yüzlercesi peşimden oynardı. Bunların hiçbiri yok YouTube’da.

(Ali Ekber Aydoğan, Roll 122)

Replik

 

- Gençken enerjin sonsuzdur... Einstein olabilirsin, DiMaggio olabilirsin ama olabileceklerinin yerini olduklarının aldığı yaş geldiğinde... Einstein degilsindir, DiMaggio değilsindir.hiçbir şey değilsindir...

-confessions of a dangerous mind / tehlikeli aklın itirafları-

20 Eylül 2010 Pazartesi

Derbinin Ardından

 
Bu Fener - Beşiktaş maçları özellikle son yıllarda bence rakipsiz oldu heyecanı, daha çok gerilimi, tribün arası çekişmeleri vb. bakımından. Futbol kalitesi nerde aga diyenleri Premier lige buyur ediyoruz keza kalite falan hak getire. Hele ilk yarı horoz dövüşünden beterdi, hakemin kontrolü kaybedip ne yapacağını şaşırmasının ardından, mahalle maçını aratmayan hareketler, bağırış çağırışlar gördük. Neyse ki Emre denen karakter yoksunu futbol katili ikinci yarı çıktı da biraz sinirler yatıştı. Rkibin orta sahası da bu herifin çıkmasıyla düştü denedibilir. Aykut'un en büyük hatası bu ve gol yiyene kadar oyuncu değişikliği yapmaması oldu. Üzülmez'in joker olarak sağ beke geçmesiyle Dia silindi, burda olası Stoch değişikliği bir nebze hareket getirebilirdi kontra şansını pek kullanamayan Fener için.

Kopuk kopuk da olsa Beşiktaş güzel sinyaller verdi, hele Guti, oyunu okuyuşu, muazzam pasları ve hareketleriyle mest etti beni şahsen. Senelerdir Delgado benzeri adamları yıldız diye kakalayanlara sromak geliyor bu adam ne peki diye. Quaresma ikili üçlü sıkıştırmalara rağmen performansı genel olarak beğenilmese de ben çok beğendim, Ernst herzamanki gibiydi, Aurelio ortalama denebilir lakin Necip'e yanmamak elde değil. İlerde Nobre yerine Bobo ile başlasak şahane olacaktı, yine Nihat da görev yeri itibariyle verim alamadaığımızdan yanlış seçimdi sanki. En çok düşündüren savunmanın dengesizliği, bu takım daha güçlü ve güvenilir bir savunmayı hakediyor. Bu seneki oyun kurgusu ve hücuma yönelik taktik nedeniyle çok pozisyon versek de uzun zaman sonra Beşiktaş gibi oynuyoruz, o silik, sıkıcı görüntüden kurtulup izlerken keyif veren, pozisyona giren, takım olarak baskı yapan, kısa ve hızlı paslarla rakip kaleye nüfus eden bir takım iliyoruz çok şükür. Maç sonrası insanların sevinci de bu yüzdendi, her ne kadar gudik spor yazarları ve bazı artniyetli rakip taraftarlar bak ulan adamlar beraberliğe sevindi demelerini normal karşılıyorum açıkçası anlamalarını da beklemiyorum.
Maçın tribün açısından da Fenerbahçenin yıllardır süregelen değişimi ve çeşitli sorunlar nedeniyle taraftar desteği minimumda. Deplasman taraftarı olarak da bizimkilerin gücüne güç katmaya geldik teahuratı şahaneydi kuşkusuz ki bunun gittiğimiz Karabük deplasmanında olağanüstü şekilde sinyallerini vermiştik. Maç öncesi saygı duruşundaki küfür olayı ise artık can sıkmaya başladı. Ne yazıkki tribündeki başıboşluk ya da herkesin kafasına göre takılma hali yüzünden bu gibi olaylar çok sık yaşanmaya başlandı. Bie yakışmıyor, iğrenç hareketler tek kelimeyle.

Velhasıl Beşiktaş güzel günler gösterecek gibi, görmesek de canları sağolsun dedirtiyo keratalar. Yeter ki Deli İbrahim gibi formanın hakkını versinler, formayı terletmeden sahadan ayrılmasınlar.

Dans Et Şampiyon!..


 Dans et şampiyon, kimsesizler yurdundaki yalnız çocuklar için dans et. Çocuklar için salla yumruklarını.
Kiralarını ödeyemeyen işsizler için dans et. Şu alçağın işini bitir!
Meyhanedeki ayyaşlar için dans et şampiyon, kanserden ölen yoksul hastalar için, kefaletleri ödenmeyen sefil mahkumlar için, herkesin terkettiği eroinmanlar için, kocaları olmayan gencecik hamile kızlar için. Dans et şampiyon, savaş onlar için!
Şu aşağılık herifin işini bitir, çenelerini dağıt hepsinin. Düşkünler yurdundaki zavallılar için, emeklilik maaşı alamayan yaşlılar için, pis bir sokakta müşteri bekleyen yaşlı ve yorgun fahişeler için…
Meyhanelerde oturmuş demlenen bütün yalnız kalpler için, bilardo salonlarındaki yalnızlar için, sokak köşelerindeki yalnızlar için. Dans et şampiyon, savaş onlar için!
Temizlik işçileri için salla yumruklarını; hava limanlarında, otobüs duraklarında, benzin istasyonlarında yerleri süpüren küçük insanlar için. Savaş onlar için şampiyon. Otellerde yatakları yapıp tuvaletleri temizleyen küçük odacı kızlar için dersini ver şu aşağılık herifin!
Seni kurtaranlar senatör değildi, vali değildi, başkan değildi. Sokaktaki insanlar kurtardı seni. Şimdi sokaklar adına savaş, hadi evlat, işini bitir şu aşağılık herifin!
Bu ring ikinize fazla. Hadi bitir işini, suratını paramparça et. Yoksullar adına şampiyon, yoksullar adına!
Hadi yavrum salla yumruklarını! Muhammet Ali’yi hiçkimse yenemez, hiçkimse. Sadece Cassius Clay yenebilir ama o da bu akşam aramızda değil.
Dans et şampiyon, hadi oğlum dans et!

*Muhammed Ali Clay'in antrenörü Drew Bundini Brown tarafından George Foreman ile yapacağı maç öncesi yapılan konuşma

Çev.: Hakan Albayrak, 1989, Çete dergisi
**

Vietnam için askere gitmeyi reddeden, Olimpiyat madalyasını Ohio nehrine fırlatan; Amerikan emperyalizmini, ırkçılık virüsünü tokatlayan, yüzyılın gördüğü en soylu yiğitlerden biri, tarihin en büyük sporcusu; tek, gerçek ve tek gerçek şampiyon, şair boksör Muhammed Ali’nin boks lisansı elinden alınmıştır. Yaklaşık beş yıl boyunca maç yapamayan Ali, Amerika dışında, öz yurdunda, Zaire’de bir maç için King-Kong lakaplı ağır sıklet boks şampiyonu George Foreman’la randevulaşır.
ALİ BOMA YE! – Ali onu öldür!” sloganları hep dillerdedir.

30 Ekim 1974’te yapılan bu maç, aynı zamanda Türk televizyon tarihindeki ilk canlı yayındır. Kıbrıs Savaşı’ndan yeni çıkmış ve kazanmayı yeni yeni hatırlamaya başlayan bir millet, öz çocukları kadar sevdiği büyük şampiyonun naklen yayındaki maçı için televizyonları başındadır. Vietnam Savaşı’nı, Amerikan emperyalizmini, ırkçılığı, kısacası tüm bir Amerika’yı ve tabi ki George Foreman ve Sese Seko Mobutu’yu yere seren Muhammed Ali, Murat Zelan’ın deyimiyle, Türk halkının Kıbrıs zaferini cilalamıştır.
Çok merak uyandırır gerçekten Türk halkının Muhammed Ali hayranlığının birçok nedeni olduğu açık keza ben canlı olarak izleyemesem de acayip severim, okurum araştırırım, belgesellerini ilerim ki bu kadar kendine güvenen, bu kadar fenomen bir adam dünyaya zor gelir bence.
Burdan az çok ilgilenenlere de "When We Were Kings" adalı belgeseli hararetle tavsiye ederim. Adamın özellikle en ciddi yerlerdeki çıkışları, basın toplantılarındaki esprileri, muhabirleri gıcık edip göt edişi falan beni benden aldı, sizi de alsın...