22 Ekim 2009 Perşembe

Gidin!..

2007 tarihli Suluşaka adlı albümleriyle müzikseverleri sevindiren, alternatif arayan kulaklara can simidi olmuş gruplardan Peyk, tıpkı Sakin gibi...
Daha önce değinmiştim ama albümlerinde boş şarkı yok, az çok meraklı insanoğullarına halen dinlemedilerse tavsiyemdir.
Albüm için çekilen üçüncü ve son klip olan Gidin adlı şarkıyı takdim ederim;

kapıyı cekin gidin
beni bırakın gidin
kilidi vurun ardıma
yalnızlık kalsın kapıda
kazansan ne kaybetsen ne
gurururun savaşı mı
yalnızlıktır ganimetin
sakla onu boş odanda
ne kendine acı ne ona
şehirler o olur sen kacarsın
kalbim ölü bulundu dün sabah
ben bu aşkın ızdırabını

bana bu şarkıyı yazdıran
bana uc maymun yaptıran
beni bu iciren sunger gibi
ben bu aşkın ızdırabını

ne kendine acı ne ona
şehirler o olur sen kacarsın
kalbim ölü bulundu dün sabah
ben bu aşkın ızdırabını..

..kilidi vurun kapıma
iyiyim böyle gidin




Şu adresten de diğer enfes şarkı olan Ah İstanbul adlı esere ulaşınız derim...

21 Ekim 2009 Çarşamba

Wolfsburg Ardından


Maç tazesiyle biterken 1 puana üzülsek mi sevinsek mi hallerindeyiz ki kırmızı karttan önce de topa hakim olduğumuz dakikalarda bu maçı alabileceğimizi görmüştük.
Aslında hoca 70 gibi İSmail ve Tabata değişikliklerine gidebilirdi hem yaratıcı oyuncu hem de kanatlar babında faydalı olurdu kanaatindeyim.
İlk yarı çoğu bölümde keyfi top oynadık özellikle Ekrem Dağ, İbrahim Kaş başta olmak üzere...
Bunlara fazlasıyla sıradan oyunuyla Fink'i de eklemek şart bana kalırsa ve tabi defansif anlamda idare etse de hücuma sıfır destekli İbrahim Üzülmez. Bu gibi nedenlerden ofansif anlamda birşeyler üretmeden uzak, pozisyon vererek ilk yarıyı tamamladıktan sonra topu ayakta tutmanın, pas yaparak hızlı çıkan, ara paslarıyla da rakibe korkulu anlar yaşatan bir takım görüntüsü verdik.
Maçın en önemli artısı Ferrari gibi bir adamın soluk almaksızın bir Graffiti bir de Dzeko'yu durdurması, hemen her topa doğru hamleler yapması, Nihat'ın giderek form tutması, Bobo'nun eski günlerine yakın oyunu gibi ayrıntılardı.
Ve umut veren de uzun zaman sonra bir Avrupa maçında Beşiktaş'ın eski silik, sürekli kapanıp dan-dun vuran takımdan karakterli bir oyun ortaya koyan, hızlı çıkan, bol bol kaleyi yoklayan bir takım görüntüsü vermesiydi.
Herşeye rağmen alırdık lan bu maçı diyenler pek çoktur eminim, hele 93'te kaleciyle karşı karşıya kalınacak pozisyonda hakemin ofsayt düdüğü içimizdeki kıpırtıları öldüren bir karar olarak hayal kırıklığı yarattı.
İçerde oynayacağımız Wolfsburg maçında Graffite gibi bir adamın olmayışı avantajken, Dzeko ve Misimovic gibi isimlere de dikkat edilmeli. Tabi haftalardır süren kargaşa ortamı, tribünlerin ruh hali ki bu maçta yer-gök inleyecek gibi bir his var, şart olan galibiyet için önemli hususlar, hadi hayırlısı...

Sahne Arkası: Godfather

Coppola hocamızın Mario Puzo'nun kelimeleriyle hayat verip bu eseri beyazperde de görümemizi sağlayarak vazgeçilmezimiz haline gelmesinin ardından, tüm kapılar yönetmene açılmış oluyor, 72'de ilk filmin ardından araya şahane The Conversation filmini sıkıştırarak ilerlerken, kendisinin de biraz gereksiz bulduğu, açıkça itiraf ettiği üzere büyük baskılar ve film şirketlerinin öncülüğünde tam 16 yılın ardından 3. film çekilir. İlk ve ikinci filmde bitmeyen entrikalar, şarıl şarıl akan kanların ardından üçlemenin son ayağının ağır ağır ilerleyişi ve belki de hazin sonun etkisiyle part 3 hiç sevilmez, şahsen bu filmi tamamlayıcı olarak görür, çok da şikayet etmem. Hatta son film Vatikana getirdiği eleştiriler, derin ilişkileri su yüzüne çıkarışıyla boş beleş bir film olmadığını gösterir. Al Pacino zaten hiçbir şey olmasa, boş boş baksa bile film boyunca izlenecek adamdır ki yine filmi alıp götürür. Yönetmenin biricik kızı, yeni nesil yönetmen olan ve Lost in Translation ile arz-ı endam ederek bizi bizden alan Sofia Coppola da bu filmde Baba'nın gözbebeği kzıını oynar oynamasına ama oyunculuğu pek ışık vermemiştir. Marlon Brando ise kendine has usüllerle ve uydurduğu çene yapısıyla karaktere can vererek gözümüzde bir kat daha büyümüş, daha da sevdirmiştir kendini...
Mevzubahis bu şahane eser olunca yazdıkça yazası geliyor insanın ki bir türlü topiğin konusuna gelemedik.
Daha önce bir iki yerde görüp arşive kattığım, reddedemeyeceğiniz bir teklif olaraktan Godfather serisinin görülmeyen an'ları;

Mafya ailesi lideri Vito Corleone- Marlon Brando ‘nun vuruluşu ve Fredo’nun çaresiz bakışları.

Yönetmen Francis Ford Coppola ve Marlon Brando

Coppola ve çocukları-hemen arkalarında De Niro

Marlon Brando film arasında piyano çalarken

Vito Corleone’nin oğlu Sonny (James Caan) infaz sahnesi hazırlığı yapılırken.

“Sonny’nin şakası “, Brando, Salvatore Corsitto ve Coppola



ve “Baba” nın yaratılışı