31 Aralık 2007 Pazartesi

Evo Morales #10


FIFA’nın 2 bin 500 metreden yüksek bölgelerde maç düzenlememe kararı son dönemde yine konuşulmakta, bu karara anında tepki gösteren Evo Morales Bolivya’nın en yüksek dağının tepesinde kitine futbol oynamıştı hatırlarsaız...
Ülkenin en yüksek dağı olan Nevado Sajama'nın zirvesinde, deniz seviyesinden 6 bin 542 metre yükseklikte futbol oynayıp Fifa'ya en güzel dileklerini iletmişlerdi...
Başta Bolivya olmak üzere Güney Amerika'nın bir çok yerindeki protestolar üzerine Fifa kuralı 3 bin metreye çektiğini söylese de yeterli bulunmamıştı, ilerki zamanlarda bir gelişme olurmu bilinmez, ama Morales ve tayfası bu işin peşini bırakmaz, top benim oynatmıyorum diyenlere en güzel cevabı yine verir heralde...

Evo Morales'in geleneksel kazağından sonra berelerde moda olursa şaşırmamak lazım

30 Aralık 2007 Pazar

Trainspotting

Danny Boyle tarafından yönetilen ve Irvine Welsh'in aynı adlı romanından uyarlanan, halen ülkemizde dvd'sini beklediğimiz, alkol eşliğinde alınası, enjekte edilesi yapım...

İskoç Ewan abimiz Renton rolünde kalpleri fethetmiştir, İskoç gençliğini bir nevi temsil etmektedir. Filmin en güzel taraflarından biri de Begbie fenomenini tanımış olmamızdır, arızalıkta sınır tanımaz kendisi. Diğer karakterler de Spud ve Sickboy gibi, diğer renkli simalar, severek izliyoruz...

/Filmin adı doğrudan orijinal kitaptaki bir olaya, Begbie ve Renton' nın, Begbie' nin yoksul babasına Leith Merkez tren istasyonunda rastlamalarına dayanmaktadır



hayatı seçin. iş bulun.
işinizde ilerleyin. aile kurun.

büyük ekran bir televizyon alın.
çamaşır makinesi, araba...

cd player,
elektrikli konserve açacağı alın.

bu taraftan! koşun!

sağlığınıza dikkat edin...

kollesterolünüzü düşük tutun ve
kendinize diş sigortası yaptırın.
ipotekle ev alın.
iyi bir ev için çalışın.
arkadaşlarınızı seçin.

hobileriniz için ayrı giysiler
ve uyumlu çanta kullanın.

doğru dürüst bir çatısı olan,
üç odalı pahalı bir daire kiralayın.

kanepenizde oturun, televizyonun
beyninizi yıkamasına izin verin,
ruhunuzu o salak yarışmalara satın...

ve bir şeyler tıkının.

tüm bunları yaptıktan sonra
intihar edin.

sırf neslinizi devam
ettirebilmek için...

ürettiğiniz o sersem bebelerin
ortalığa işemesini izleyin.

geleceğinizi seçin.
hayatı seçin.

ama neden böyle bir şey yapayım ki?

ben hayatı seçmemeyi seçtim.
ben başka bir şey seçtim.

neden mi?
hiçbir nedeni yok.


soldan sağa: tommy, begbie, renton, sick boy, spud

No Man's Land

Cinayette tarafsız kalmak katilin tarafını tutmaktır...



29 Aralık 2007 Cumartesi

Manu Chao - Maradona Song


Her daim yolda olan, dünyanın sorunlarıyla boğuşan, enerjisi hiç bitmeyen, Barcelona'da ikamet eden, neşeli şarkılar kadar hayatın gerçeklerini barındıran güzel şarkılarıyla Manu Chao...
konumuz ise Manu Chao'dan balkan sinemasının yüzakı Emir Kusturica'nın son ürünü Maradona filmi için verdiği şarkı La vida Tombola...
Şarkı aynı zamanda Manu Chao'nun birkaç ay önce çıkardığı son albümde de yer alırken, ilk klibinin yönetmenliğini de Emir Kusturica yapmış.
Anlaşılan ikili güçlerini birleştirmiş, pek de güzel olmuş...

'Eğer Maradona olsaydım/ Tam da onun gibi yaşardım/
Eğer Maradona olsaydım/ Asla şaşmazdım yolumdan/
Hayat bir tombala



/dipnot olarak Kusturica çekimleri geçtiğimiz ay bitirdi yanılmıyorsam ve 2008 sonbaharında vizyona girmesi bekleniyor.
tez vakit gösterilir buralara da düşer tek dileğimiz...

yutup'tan canlı performans ahanda aşağıda>

Pinturas > Boca





28 Aralık 2007 Cuma

Sinema'nın 112.Yılı


Tarih 28 Aralık 1895'i gösterdiğinde Auguste ve Louis Lumiere'nin yarattığı ve Capucines Bulvarı'ndaki Grand Cafe'de yaklaşık 33 kişinin seyrettiği sinema; 28 Aralık 2007'de tam 112 yaşına basıyor...
O gün sinema aşkını yaşayanlarla burada buluşuyor, sinemanın 112.Yıldönümünü kutluyoruz.
Sinema Lumiere kardeşlerle anılsa da birçok emektarın ve yaratıcının elinde şekillenip büyülü bir dünya halini almıştır, iyiki vardır var olacaktır efendim...

Bu tarihten önce de görüntünün ve fotoğrafçılığın gelişimiyle beraber yaratımlar ve ufak çapta gösterimlere rastlansa da 28 Aralık 1895'te ilk sinema salonu ve sinema formatına uygun biletli seyirci sözkonusudur.

Zamanla sinema edebiyat ve tiyatrodan beslenecek, sinema oyunculuk, hayal gücü, karakter gelişimi, hikaye unsurlarının da eklenmesiyle son halini alacaktı.
Bu noktada 1903 yapımı The Great Train Robbery/Büyük Tren Soygunu adlı filmin önemi büyük. Sadece soygunu anlatan çok da uzun olmayan bu filmin ardından uzun süreli filmler yapılacak, konular ve karakterler daha etkili hale getirilecekti.
Sinemanın bu sessiz dönemi bugün bile devrim niteliğinde filmlere imza atıldığının en güzel kanıtı durumdalar.
Potemkin Zırhlısı, Charlie Chaplin önderliğinde Gold Rush, Metropolis gibi...


1923'te dense de ilk renkli filme geçiş 1935 yılında Becky Sharp filmiyle olmuş. O zamandan bugüne sinema teknik, efekt ve sistem olarak sürekli gelişerek günümüze dek gelmiştir.
Zaman zaman sporda olduğu gibi propaganda aracı olarak ya da istismar olarak kullanılsa da, misal Hitler'in yaptırdığı ve halen o tarihte o tekniklerin nasıl kullanıldığı merak edilse de- farklı amaçlar sinemayı zenginleştirmiş, Fransa, Almanya ve Rusya'dan çıkan reformist sinemacılar ve akımlarla gelişim sağlamıştır.

Günlük yaşamın kokuşmuşluğundan uzaklaştıran, başka alemlerde yolculuk ettiren beyaz perdenin büyüsü hiç bitmesin...
Günümüzde artık sinemanın önüne dvd sektörü girse de o salonda hele ki yalnız başına film izlemenin tadı bir başka olsa gerek...

The End

In Iraq

Söz Irak'tan açılmışken, Bağdat yakınlarında Reuters fotomuhabirinin çektiği bir kare,
biz sahada konuşuruz hesabı Irak'lı çocuk basmış çalımı...


27 Aralık 2007 Perşembe

The Redacted


Geçtiğimiz zaman diliminde aslında ne zaman olduğunun bir önemi de olmayan, Amerikan askerlerinin, 14 yaşındaki Iraklı bir kıza tecavüz ederek, ailesi ile birlikte öldürülmesini konu alan ‘The Redacted‘ filmi Venedik gibi çok önemli festivallerde gösterildi, umarım bizlerin de izleme şansı olur.
Yönetmen koltuğunda usta Brian De Palma var. De Palma bu filmi Amerikan halkına Irak’ta olan gerçek olayların neler olduğunu anlatmak için yaptığını belirtirken basının ve ordunun bu gibi birçok olayın nasıl da üzerini örttüğünün altını çiziyor.
Filmin adını bilerek “RedactedDüzeltilmiş - olarak koyduğunu anlatan De Palma, Amerikan gazetelerinin ve televizyonlarının gerçeğe ilişkin verdikleri bilgilerin “düzeltilmiş” yani çarpıtılmış olduğunu söylüyor.

Görünüşe göre cesur, tepkisizliğe tahammül edemeyen bir yönetmenin elinden çıkan fazlasıyla rahatsız edici bir yapım ki amaç da bu belli ki. Körleşmiş toplumların gözüne gözüne misali...

dar alanda biralanmalar

26 Aralık 2007 Çarşamba

Beer Art

bira temalı çalışmalar...arkadaş arası muhabbetlerde sakız olan pub açma hayali kuranlara armağan olsun.


Donnie Darko > Mad World

-Donnie: neden o salak tavsan kostumunu giyiyorsun?
-Frank: neden o salak insan kostumunu giyiyorsun?

Richard Kelly'nin genç yaşta senaryosunu yazıp yine yönetmenlik için çok genç yaşta filme çektiği bağımsız bir film olan Donnie Darko yaklaşık 4,5 milyon dolar gibi sinema sektörü için çok mütevazı miktara mal olmuş bir film.
Yapımcı ise güzel varlık, şirin insan Drew Barrymore ki kendisi oyuncu kadrosunda da mevcut.

Gençliğe dair çözümlenememiş, görmezden gelinen sorunlar, Amerikan banliyö yaşamının klişeleri, 80'lerde Reagan dönemi ve felaketin eşiğindeki bir ülkeye sayısız göndermeler, altmetinler barındıran, kafa karıştıran, karanlık atmosferiyle, şahane müzikleriyle, kurgusuyla zamanda yolculuk ve zamanda sıkışmış insanların çaresizliğine dair etkileyici bir film, hayranları da her geçen gün artmakta...


söz yine müzikten açılınca filmin şahane müziklerinden Gary Jules'in Mad World parçasını, filmin klibi eşliğinde vermek farz oldu. Sanatçının orjinal klibi çok daha güzel ve orjinal. O klibi yutup benzeri yerlerde izleyin derim, bu klipten etkilenip mi acaba bizimkiler Akbank reklamında olduğu gibi reklamlara sardı diye düşünmeden edemedim.

Gary Jules - Mad World

25 Aralık 2007 Salı

Bukowski / inciler, aforizmalar...

-hayvanlara aşığım. sorunum insanlarla.

MAHVOLMUŞ HAYATLAR
'aynı kadınla iki kez
evlenerek hayatımı mahvettim'demiş
William Saroyan.

hayatlarımızı mahvedecek bir şeyler
her zaman vardır,
William,
neyin veya kimin
bizi önce
bulduğuna
bakar,
mahvolmaya hep
hazırızdır.

mahvolmuş hayatlar
olağandır
bilgeler için de
ahmaklar için de.

ancak
o mahvolmuş hayat
bizimki olduğunda,
işte o zaman
farkına varırız
intiharların,ayyaşların,hapisane
kuşlarının,uyuşturucu müptelaları
ve benzerlerinin.
varoluşun
menekşeler kadar,
gökkuşağı
kasırga
ve
tamtakır
mutfak
dolabı
kadar
olağan
bir
parçası
olduklarının.

***

-son azizleridir bu dünyanın kaçıklar ve ayyaşlar...

"Zehirlenmiş gibi hissediyorum kendimi bu akşam. Üstüme işenmiş gibi; iliklerime kadar yorgunum. Tamamen yaştan kaynaklanmıyor ama payı olabilir. Kitle, benim için zor olan İnsanlık, o kitle sonunda kazanıyor galiba. Sorun herşeyin onlar için yinelenen bir gösteri olmasında sanırım. Tazelik yok içlerinde. Mucizenin kırıntısı yok. Kendilerini öğütüp duruyorlar, üstelik üstüme. Farklı bir insan görsem devam etmek için güç bulacağım kendimde. Ama öyle bayat, öyle kasvetliler ki. Heyecan yok. Gözler, kulaklar, bacaklar, sesler var ama...hiç. içten içe pıhtılaşıyor, kendilerini yaşadıklarına inandırıyorlar. Gençken daha iyiydi; arayış içindeydim. Geceleri sokakları dolaşırdım...kaynaşırdım, dövüşürdüm, arardım..Hiçbirşey bulamadım. Kadınlara gelince; her kadın bir ümitti ama çok sürmedi. Durumu hayli çabuk kavrayıp rüyalarımın kadınını aramaktan vazgeçtim; kabus gibi olmayan bir kadın kabulümdü. İnsanlara gelince; artık hayatta olmayan ölümsüzlerde buldum ne bulduysam-kitaplarda. Klasik müzikte. Güç verdiler bana. Ama sihirli kitapların sayısı sınırlıydı, bir süre sonra tükendiler. Yıkılmaz kalem klasik müzikti".

Otobüs Durakları

Otobüs durakları farkında olmasak da hayatımızda önem arz eder. Evsizlere geceleri evsahipliği yaparken, misal yağmur yağarken insanları çatısı altına toplar, genelde aynı saatlerde aynı kişilerle karşılaşırsınız, bilmem ne üniversiteliden ders verilir gibi klişe ilanlara rastlamak da olası. Velhasıl son yıllarda durakları reklamcıların esir aldığı bir gerçek.
Bizde genelde hükümet yanlısı propaganda, belediye başkanının kendisini pohpohladığı sevimsiz fotoğrafları ya da koca koca görüntü kirliliğinden öteye gidemeyen bir durum sözkonusu.
Özellikle ülke sınırları dışında çok yaratıcı ve enteresan otobüs durakları hemen aşağıda;






23 Aralık 2007 Pazar

Funny Goalkeeper > Sky Commercial

Sky televizyonunun güzel futbol reklamlarından biri.
Sky football: for true fans sloganıyla, izlemiş olmanız muhtemel ama es geçmeyelim;

22 Aralık 2007 Cumartesi

Amores Perros - Control Machete feat. Ely Guerra

neden gözlüklerini kullanmıyorsun?
-eger tanrı benim bulanık görmemi istiyorsa bende bulanık görürüm...

Üç ayrı öykünün muhteşem atlamalı kurguyla anlatıldığı ve üç hikayedeki karakterlerin ve iki köpeğin bir olay sonucu yollarının kesişmesiyle seyir zevkini doruklara çıkaran film Amores Perros.
Sinemanın en sağlam ekürilerinden olan yönetmen Alejandro Gonzalez Inarritu ile senarist
Guillermo Arriaga'nın en başarılı işlerinden belki de en başarılısı...

Özellikle Arriaga'nın yazdığı senaryolarda boşu yok desek yeridir; Amores Perros, 21 Gram, Powder Keg, Babel, The Three Burials of Melquiades estrada filmlerinin hepsinin altında guillermo Arriaga imzası görmek mümkün. Hepsi vurucu, özgün, harika filmlere dönüşmüş can yakan hikayeler.
Yönetmen Inarritu'nun yükselen grafiğinde Arriaga'nın kaleminin etkisi büyük kesinlikle.

Meksikalı yönetmen Inarritu'nun da birçok yönetmen gibi enteresan bir hikayesi var; 16 yaşında okuldan atıldıktan sonra radyolarda dj olarak çalışan ve Meksika'da en başarılı dj olarak ün yapan yönetmen bir süre sonra televizyonlar için reklam yönetmeye başlar ve sinema yolu da tv için yaptığı işlerin sonunda açılır.
İlk uzun metrajı olan ve onlarca ödül getiren filminde karakterlere ağırlık veren, sonraki filmlerine referans olacak kendine has bir stil yaratmış, dram, şiddet, insani refleksler ve rastlantılar üzerine kurulu her daim tadılası Inarritu-Arriaga ürünü...

"Tanrı'yı güldürmek İstiyorsan Ona Planlarından Bahset"

Filmin vurucu replikleri kadar, kurgusu, senaryosu, Gael Garcia Bernal olmak üzere başarılı oyunculuklar, şahane bir soundtrack de cabası.

control machete

Soundtrack konusunda baktığımızda Control Machete ismi ağır basıyo şarkılarda.
Control Machete bu film dahil birçok projede imzası bulunan Meksikalı hip hop grubu. İspanyolca sözler bu müziğe gayet güzel gidiyormuş da haberimiz yok. Tabi sözkonusu soundtrackteki en güzel parçalardan biri olan "Der Perros Amores" başarısında Control Machete kadar onlara vokalde eşlik eden Ely Guerra'nın eşsiz sesi de büyük etken.
Laf kalabalığını bırakıp videoya geçelim, dinleyelim bir güzel;

Control Machete feat. Ely Guerra




20 Aralık 2007 Perşembe

baba, büyüksün!..


Ekim ayındaki rahatsızlığı, bırakacağına dair sözüne rağmen sigara, alkol ve düzensiz beslenme gibi nedenlerle tetiklenen hastalığı ve ardından malesef Savaş Dinçel aramızdan ayrıldı.
Babacan tavırlı, oynadığı karakterler ve mimikleriyle yeni dönemin Hulusi Kentmen'i gibiydi rahmetli.
Geçmişi de dolu dolu ve bir o kadar da engebeliymiş. Devlet tiyatrolarında çalışırken 1980 askeri darbesiyle tiyatrodan uzaklaştırılmış, karikatüristlik de yapıyormuş ayrıca. Nedense bu güzel insanların farklı özelliklerini öldükten sonra okuyoruz güzide basınımızda. "Çizgilerle Nazım Hikmet" adlı çizgiromanlarıyla sergi de açmış geçmiş dönemde.
Şehir tiyatrolarında oyunculuk, yönetmenlik, amatör çizim, afiş, karikatür gibi alanlarda çalışan Savaş Baba Hababam Sınıfı'nın son seri filmlerinden birinde rol almış, ayrıca Ağır Roman, Cumhuriyet, Dar Alanda Kısa Paslaşmalar ve dizi dünyasında Bizimkiler'in yanında semt kültürünün tüm güzelliklerini bize sunmuş olan Ekmek Teknesi ile gönlümüzdeki yerini almıştı.
Hep babacan, hep mahallenin en şık abilerindendi, ruhu şad olsun...

Dar Alanda Kısa Paslaşmalar'ın Hacı Hoca'sını kaybettik, Erkan Can ile birlikte çatır çatır oynadıkları filmin ve sinemamızın en güzel sahnelerinden biri şüphesiz, alkol alma ihtiyacı doğuran, bitirdiniz bizi abi dedirten o sahne..güle güle Savaş Dinçel, Baba Büyüksün!..


torba suat:
niye böyle oldu be abi? ben çok sevmiştim be abi. o kadar mektup gönderdim insan bir cevap yazar. benim günahım ne be abi?

hacı hoca: bak koçum belli olmuyor ama benim bir tek kulağımın arkası kaldı. artık acı çekmekten ve acı çektirmekten zevk almamayı öğrendim. sevgililer...bizim olanlar ya da olmayanlar... hepsi iz bırakır. bu izler simdi seninki gibi çok derinini çiziyor. hepsi kalır ama inan yeni izler de olacak. yaslıları düşün... sanki her seyi bilirlermis gibidirler. ama öyle değil. ne kadar acı çekersen çek sunu hiç unutma; çizilecek bir yer hep vardır ve çizecek bir yer... ressam olur insanlar baskalarının kalbini kazıya kazıya, ya da resim olurlar senin gibi; kazına kazına.

iyi bayramlar olsun...

19 Aralık 2007 Çarşamba

İtalyan Futbolundan Kareler

Tim Reder'in objektifinden bu kez İtalya Futbolu...


Torino'nun 1948'e kadarki evi olan Calcio Stadio Filadelfia


motorize roma fans


Parma fan


italia won the World Cup

Boys-San/inter

CurvaNord

Hellas Verona fans

bu gözler gol ister

Atalanta curva

Chievo fan


Bologna

Sampdoria