“İstanbul’la ilgili, sizin şehrinizle ilgili üzücü bir sey söylemek istiyorum... Sulukule ile ilgili... Sulukule’de olanlar başka birçok yerde, dünyanın her yerinde oluyor. İnsanları yerlerinden sürüp daha fazla McDonalds, daha fazla otel zinciri mi istersiniz, yoksa tarihinizi, kültürünüzü korumak, sürdürmek mi? Seçim sizin... ” Eugene Hutz
Pek sevdiğimiz Eugene abimizin önderliğindeki Gogol Bordello sözde kentsel dönüşüm adı altındaki kültürleri,renkleri kıyım ve tek tip insan yaratma peşindeki yeni dünya düzeni adamlarının projeleri kapsamında geçirilen dozerlere tepkilerini göstermişlerdi. Tıpkı yönetmen Tony Gatlif gibi ki yabancılar bizden daha ilgi gösterip tepkilerini koymuşlardı kültürümüzü koruma konusunda. Burada ve şurda fazlasıyla bahsetmiştik mevzudan.
Kültür Başkenti demek! bu çok iyi bir şey. Ama bana hep yaptıkları yüksek kuleleri gösteriyorlar. Kültürden söz ettiklerinde kastettikleri "money". Mahalleleri, yeşil alanları korumak gibi dertleri yok. Büyük binalardan, alışveriş merkezlerinden, lalelerden bahsediyorlar hep. Bunlar "kültürün başkenti" anlamına gelmiyor ki, "kapitalizmin başkenti" anlamına geliyor.
Tony Gatlif
Eugene abimiz duydukki geçtiğimiz aylarda Sulukule şarkısı bestelemiş, şarkıyı patlatmış, biz de geri kalmayalım koyalım dedik, şu adresten daha uzun ama ses kalitesi düşük versiyonu dinlemek mümkün; http://www.youtube.com/watch?v=pO7cwm98vB8
şarkının sözleri de ahanda aşağıda:
STRETS OF SULUKULE
ARE DOWN DOWN DOWN
URBAN PROGRESS BULLIES
TRY TO STEAL ITS CROWN
TILL FIRST NOTE A-RIPPLES
AND STREET BEATS ERRUPTS
NOW YOU SEE WHO'S HEART AND SOUL
IS BANKRUPT
NOT THESE SMILES NOT THESE EYES
TIRED OF TRUTH THEY'RE TIRED OF LIES
DO YOU BELIEVE BY THE SWORD ALL DIE
WHEN MAHALADOS ARE JUST TRYING TO GET BY
EDUCATE THY NEIGHBOOR (AH AH HA)
EDUCATE MY FRIEND THY NEIGHBOOR EY
EDUCATE THY NEIGHBOOR (AH AH AH)
EDUCATE MY FRIEND THEY NEIGHBOOR EI EI EI
EDUCATE THY NEIGHBOR
BOUT THE URBAN PLOT
TO PAVE OVER CULTURE
FOR NEW PARKING LOT
EDUCATE THY NEIGHBOOR
BOUT ATTROCITY
THEY BULDOZE AS IF YOU CAN BUY
THOUSAND YEARS OF HISTORY
NOT THESE SMILES NOT THESE EYES
TIRED OF TRUTH THEY'RE TIRED OF LIES
DO YOU BELIEVE BY THE SWORD ALL DIE
WHEN FAVELADOS ARE JUST TRYING TO GET BY
EDUCATE THY NEIGHBOOR (AH AH HA)
EDUCATE MY FRIEND THY NEIGHBOOR EY
EDUCATE THY NEIGHBOOR (AH AH AH)
EDUCATE MY FRIEND THEY NEIGHBOOR EI EI EI
Sulukule sokakları
Yerle bir, yerle bir, yerle bir
Kentsel dönüşüm kabadayıları
Çalıyor Sulukule’nin tacını
Çıkarken daha ilk nota
Başlıyor sokağın ritmi
İşte o zaman çıkıyor ortaya
İflas eden kimin ruhu, kimin kalbi
Ne bu tebessüm, ne de bu gözler
Gerçek yorgunu, yalan yorgunu
İnanıyor musun, emir kesebilir mi demiri
Mahalleli taştan çıkarırken ekmeğini
Uyandır komşunu
Uyandır dostum komşunu
Uyandır komşunu
Uyandır dostum komşunu
Uyandır komşunu
Kentsel dönüşüm tuzağına
Yeni bir otopark adına
Kültürün üstüne dökülen asfalta
Uyandır komşunu
Uyandır katliama
Üstümüzden geçiriyorlar buldozerleri
Satın alabilirlermiş gibi binlerce yıllık tarihi
Ne bu tebessüm, ne de bu gözler
Gerçek yorgunu, yalan yorgunu
İnanıyor musun, emir kesebilir mi demiri
Favelalar taştan çıkarırken ekmeğini
İster bir kadeh Porto şarabı eşliğinde
İster fokurdatırken bir nargile
Uyandır dostum komşunu
İzah et ona, nedir hadise
İster poker çevirirken
İster sevişme ertesinde sigara içerken
Ağızdan çıkan sözün uyandırıcılığı
Sollar TV’yi ve dahi internet olayını
Benim nabzım Barrios atar
Benim nabzım Soweto atar
Benim nabzım Sulukule atar
Benim nabzım getto atar
Aklın kesiyor mu, emir keser mi demiri
Favelalar taştan çıkarırken ekmeğini
Uyandır komşunu
Uyandır dostum komşunu
Uyandır komşunu
Uyandır dostum komşunu
"herkesin inandığı bir şey var bu .mına kodugumun hayatında, benimki de sensin..."
3 Ekim 2009 Cumartesi
2 Ekim 2009 Cuma
Stay
"bana öldukten sonra hatırlanacağımı söyle"
Yönetmen koltuğunda Marc Foster'ın bulunduğu hayli depresif havada ilerleyen, sağ gösterip sol vuran ve akabinde şahane finaliyle tekrar izlenmek üzere akıllara kazınan pek şahane film Stay.
Pek sevilesi Ewan McGregor, güzel varlık Naomi Watts ve her filminde farklı bir tad sunan gizli hazine Ryan Gosling'in başrollerde bulunuşu da cabası oluyor...
the world is an illusion
Filmdeki karakterlerden biri yukarıdaki sözleri sarfedip süzülür karanlığa ki bir filmi ve birçok şeyi en güzel anlatan repliklerden biri olarak kayıtlara geçmiştir...
paralel evren, ölüm-kalım, intihar gibi mevzuların yanında bilinçaltının çatısını kurduğu, görselliğiyle, muazzam geçişleriyle bir o kadar müzikleriyle izlenmeye değer, farklı bir yapım.
Yönetmenin Stay'in ardından çektiği Stranger Than Fiction ise ayrıca tavsiye edilir, aç karnına...
Yönetmen koltuğunda Marc Foster'ın bulunduğu hayli depresif havada ilerleyen, sağ gösterip sol vuran ve akabinde şahane finaliyle tekrar izlenmek üzere akıllara kazınan pek şahane film Stay.
Pek sevilesi Ewan McGregor, güzel varlık Naomi Watts ve her filminde farklı bir tad sunan gizli hazine Ryan Gosling'in başrollerde bulunuşu da cabası oluyor...
the world is an illusion
Filmdeki karakterlerden biri yukarıdaki sözleri sarfedip süzülür karanlığa ki bir filmi ve birçok şeyi en güzel anlatan repliklerden biri olarak kayıtlara geçmiştir...
paralel evren, ölüm-kalım, intihar gibi mevzuların yanında bilinçaltının çatısını kurduğu, görselliğiyle, muazzam geçişleriyle bir o kadar müzikleriyle izlenmeye değer, farklı bir yapım.
Yönetmenin Stay'in ardından çektiği Stranger Than Fiction ise ayrıca tavsiye edilir, aç karnına...
29 Eylül 2009 Salı
Fakir Ama Gururlu
Radikalde geçtiğimiz gün de ufakça yer almış olan, Türkiye gerçeğini gözler önüne seren yazı ve fotoğraflardan oluşuyor haber.
Hakettiklerinin haddinden fazlasını cebe indiren sözde star futbolcuların, pohpohlanıp imparator diye sunulan çapsızların ve bu sektörden para yiyen yüzlerce abidik gubidik adamı doyuran futbolun gerçek yüzü hala değişmeden varlığını sürdürüyor.
Maddi imkansızlık yüzünden lastik ayakkabılarla ve atletlerin üzerine numaralar yazarak çıkan Sivricespor idi mevzubahis. Piyasa diye tabir edilen yere altyapıyı sağlayacak amatör futbolun hali geçmişte olduğu gibi duman.. Bazı semt sahaları toprak olmaktan kurtulup çim yapılsa da trilyonlar dönen yerde çok çok gerilerdeyiz. Amatör sporlarda olduğu gibi hala bir umursamama ve hazıra alışkanlık nedeniyle bir denyoluk haddinden fazla mevcut.
Haberin ayrıntıları aşağıda;
Mavi- beyazlı Sivricespor, ilk lig maçına maddi imkansızlıklar içinde çıktı. Maçtan bir gün öncesine kadar, forma, krampon, şort, tozluk ve gerekli hiçbir malzemesi olmayan Sivricespor'un başkanı hem de teknik direktörü Ahmet Yetik, yardım için çaldığı bütün kapıların yüzüne kapanmasının ardından, ilginç ve hesaplı bir formülle soruna çözüm buldu. Ahmet Yetik, genelde çiftçilerin tarlada çalışırken giydiği ‘Ankara Lastiği’ denilen lastik ayakkabılardan 20 çiftini 80 TL'ye aldı. 80 TL'ye 20'şer şort ve beyaz atlet alan Yetik, beyaz atletlerin üzerine kalemle numara yazarak formaya çevirdi. Futbolcuların giydiği tozluk yerine de 20 çift çorap alan Yetik, takımını Elazığ Telekomspor maçına çıkabilecek hale getirdi. Pazar günü oynadıkları ilk maçta Elazığ Telekomspor'un formalı, kramponlu ve her donanıma sahip olmasına rağmen rakiplerini 4-1 gibi net bir skorla mağlup eden Sivricesporlu futbolcular, imkansızlıklara rağmen iyi bir takım olduklarını belirterek ilgisizlikten yakındı. Takımın kaptanı 29 yaşındaki Bahri Yılmaz, beyaz atletlerin üzerine keçeli kalemle numara yazdıklarını belirterek, “İlçenin tek futbol takımıyız ancak ilçedeki yetkililerimizin desteğini göremedik. Her şeyi kendi imkanımızla yapıyoruz. Maç sonrası kendi evlerimize gidip duş alıyoruz” dedi. Sivricespor'un hem başkanı hem teknik direktörü 35 yaşındaki Ahmet Yetik de ilgisizlikten şikayet etti. İlçenin tek takımına kimsenin sahip çıkmadığından yakınan Yetik, “Bu şekilde sahaya çıkmak zorunda kaldık. Amatörün hikayesi, amatörün düştüğü hal maalesef böyle. Türk futbolunun altyapısını oluşturan amatörün şuan ki hali gelecek için umut vermiyor. Eminim ki Türkiye’de bizim gibi nice takımlar var ve nice takımlar da bu yüzden kapandı. Bütün olumsuzluklara rağmen büyük fedakarlıklarla bugün bu şekilde sahaya çıkıyor. İnşallah birileri bunları duyar. Yetkililer bunları duyar ve en kısa zamanda da çözüm bulur. Sporcularımız şu an normal giydiğimiz kısa kollu atletler ve ülkemizin bir ayakkabısıdır gurur duyuyoruz, kara lastik dediğimiz Ankara lastiğiyle çıkıyor. İç çamaşırlarıyla bugüne kadar Türkiye’de değil herhalde dünyada sahaya çıkan futbol takımı olmamıştır. Sanırım biz ilk olduk, ama inşallah sonuncusu da biz oluruz” diye konuştu.
kaynak:dha
28 Eylül 2009 Pazartesi
"It's Always Sunny in Philadelphia"
Henüz geçtiğimiz hafta 5.sezonuyla sevenlerine kavuşan, ülkemizde altyazı gibi poroblemler ve biraz da ihmalkarlık yüzünden pek tanınmayan şahane bir dizidir kendileri.
How I Met Your Mother ile aynı tarihlerde yola koyulmalarına karşın tertibinin gölgesinde kalmış bir dizi de diyebiliriz, haketmediği şekilde.
Paddy's Pub adlı İrlanda barının ortakları 3 birbirinden rahatsız eleman(Charlie, Dennis, Mac) ile bunlardan karizmatik olduğunu iddia eden, eski popülaritesini arayan Dennis'in kızkardeşi olan- alışılageldik sarışın tiplemelerinin epey dışında, kaybeden Dee ve ilerleyen bölümlerle birlikte diziye teşrif edip gönülleri yıllar sonra tekrar fetheden, Frank tiplemesiyle Denny DeVito kadrosuyla daha fazla karaktere ihtiyaç dahi duymadan 4 sezon devirmiş dizidir.
Paddy's de vuku bulan birbirinden absürd olaylarla ve Coupling'deki efsane karakter Jeff'i andıran tarzıyla dikkat çeken manyak adam Charlie'nin gudik hareketleriyle karın ağrıtacak düzeyde güzel bir iş mevzubahis olan. Komedi yaparken de suya sabuna dokunmayayım, boncuk dağıtayım demeyen dizidir benzerlerinin aksine. Daha ilk bölümden bunu hissettirir, hikayeler gelişip biralar gırla giderken, pis pis güldürürken gıdım gıdım mesajı verir, yola devam eder philadelphia ahalisi. Birbirinden bencil, para için ninesini satacak 4 eleman ve bir deVito'nun gırla giden komikliği...
Hemen hemen her bölümde göndermeler, taşlamalar mevcut. Hele bir bölümde İsrailli işadamının bara el koymasıyla gelişen olayları İsrail'in genel politikasıyla işleyişini konu alan, barın etrafının telelrle çevrildiği bölüm bizi bizden almıştır. "the gang goes jihad" adlı bölümdür bahsedilen. Meşhur 'tape', sınır-toprak muhabbetleri, kendi evinde hapis kalma durumlarıyla 10 puanı hanesine yazdırmış dizidir. Hararetle indiriniz...
Frequency
Frequency nam-ı diğer Frekans 2000 yapımı, bilimkurguya, gerilime, maceraya göz kırpan heyecan ve korku salan güzel yapımlardan biri.
Konusu ve değindikleri ki kuantum teorisi, kelebek etkisi gibi mevzularla birçok filmden referans alan, klişe Hollywood yapımlardan her haliyle sıyrılıp kendini fazlasıyla izlettirebilen güzel bir film denebilir.
Başrolde Dennis Quaid, James Caviezel ve Lost dizisiyle daha bir tanınan, geçmişte House, ER gibi birçok dizide altyapıyı yapıp ekranlara gelen Elizabeth Mitchell tüm güzelliğiyle arz-ı endam ederken, pek çok filmde olduğu gibi beysbol aşkı da fazlasıyla kendini hissettirir.
Bba oğul filmleri diye bir tür varsa ki olmalı, bu türün içine de koymak farzdır. Bşarolde Dennis abimiz itfaiyeci ve çok sıkı Mets taraftarı olarak baba-oğul ilişkisinin kralını "chief" diye hitap ettiği oğluyla sergilerler.
Film başlarda merak ettirip biraz ilerleyince sıkıcı gibi hissettirse de yakalanan bir frekans ve değişen olaylar neticesinde vuku bulan olaylar ve son dakikaya kadar dinmeyen hareketiyle yüksek puanı haketmiştir.
elizabeth apla
Hemen ekleyeyim kült mült değildir, abartılacak bir film de değildir. Alternatif film arayanlara sadece bir tavsiye niteliğinde bir başlıktır bu, sonradan filmi izleyip blog kapılarına dayanmasın arkadaşlar:)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)