24 Haziran 2011 Cuma

Gün ağrıyor, Başım ağrıyor...

Az yedim, çok içtim. Hâlâ içiyorum, içki ayırmadım. Alkolü kendime yakıştırdım. kendimi defalarca buldum, defalarca kaybettim. Gerçek adımı hatırlamıyorum. Kimliğimi bir çocuğa sattım...
Şimdi kaçamak bakışlar atıyorum ona ve gö­rüyorum ki elinde başka bir votka şişesi, arkamdaki duvarda ası­lı olan afişleri seyrediyor. Ne yazdıklarıma bakıyor, ne de burada olduğumun farkında. Belki de dünyada sadece onun yanındayken kendimi hâlâ yalnız hissedebildiğim için böylesine garip bir dostluğumuz var. Birbirimize anlatacak hiçbir şey yok ve her şe­yimiz var. Ve aynı zamanda, o kadar da umursamıyoruz ki söyle­nenleri, olanları, aynı odada bulunduğumuzu bile unutabiliyoruz. Onu sevdiğimi söyleyemem çünkü duygularım yok ama hayatta­ki tek bağımlılığım olduğunu itiraf edebilirim… Yoruldum. Çok yorgunum… Yeryüzüne inme zamanı.


 

''kim kimi kurtarabilmişti şimdiye kadar? beni kim kurtaracaktı? ''kurtuluş'' dedim ''ankara'da bir mahalle.'' fazlası değil. belki bir de bob marley'in en iyi şarkısı. daha fazla düşünmeye gerek yok. adı her yerde, kendisi yok. kurtulmaya gelmiyoruz bu dünyaya. daha da saplanmak için buradayız. dibine kadar. onun için çürüyor bedenlerimiz ölünce. mısırlılar uğraşmış efendileri kurtulsun diye. ama nafile. çaresi yok. kurtuluşu beklemek yararsız. gelmez çünkü. kontenjan dolmuş. biz daha çok kötülüğün sınırını zorluyoruz.mucizeler bitti. doğmak yeterince mucizevi. başka bir tane daha beklemek aptalca. ölmek de ikincisi. bunların arasında da bir şey yok. kimse beklemesin...
anladım bir yangın merdiveni olmadığını. hayatın arka kapısı yoktu. gizlice sigara içilen karanlık bir boşluğu bile yoktu. her şeyi bilen, her şeyi bilmeye devam ediyor ve bana gülüyordu.''

kinyas ve kayra - hakan günday

23 Haziran 2011 Perşembe

Bir Umudum Sensin Anlıyor musun?

Nba artık pek ilgimi çekmiyor, tamamen estetik kaygılarla reklamla şunla bunla cilalanmış ruhsuz oyuncularla dolu bana göre sempatisi kalmamış bir organizasyon ya da öyleydi Dirk reis ve sevilesi nadir oyunculardan Jason Kidd'in katkılarıyla yüzümüz güldü. Nostalji hastalığı nba'de de mevcut, Starkslar, amiral David Robinsonlar, Stockton falan severdik abi. Şımartılıp tepelere çıkarılan Lebron gibilerin morarması müstehak ki aşağıdaki açıklamalar zaten asla bir efsane olamayacağını kanıtlar nitelikte...


“Kariyerimin ilk yıllarında bir şampiyonluk kazanmış olsam, muhtemelen bu kadar iyi bir oyuncu olamazdım. Kaybettikçe kendimi geliştirmek için daha çok çalıştım.”
Dirk Nowitzki



 
“Sizler, Chicago kentinin insanları, yaşamınızı kazanmak için bütün gün, son derece zor koşullarda çalışıyorsunuz. Bizim yaptığımız ise, yorucu bir günün sonunda size yalnızca keyifli birkaç saat geçirtebilmek... Chicago’luların bir başka kente gittiklerinde gurur duyabilecekleri bir şeylere sahip olmalarını sağlamak... Bu yüzden bu şampiyonluğu size armağan etmek istiyorum. Bu kupa sizin hakkınız.”(1997. Michael Jordan’ın kazanılan şampiyonluğu kutlamak için toplanan 200 bin Chicago taraftarına yaptığı konuşmadan)


 
“Benim kazanmamam için dua edenler şimdi sevinebilirler. Ama yarın sabah uyandıklarında hepsi yine aynı yaşamlara, bugün sahip oldukları aynı kişisel sorunlara geri dönmüş olacaklar. Bense bugünkü gibi yaşamayı sürdüreceğim, ailemle birlikte mutlu hayatıma devam edeceğim.” (2011. Miami Heat’in kaybettiği final serisinden sonra LeBron James’in yapmış olduğu basın toplantısından)

kaynak: Yiğiter Uluğ

21 Haziran 2011 Salı

İnsanız Affet



Kazancakis ustanın Zorba'sına dair iyice gönüllerde taht kuran Emrah Serbes'in kelamlarına yer vereyim dedim. Kitap şahane film de ayrı bir güzeldir ya, en sevdiğim adam'lardan Anthony Quinn sen insan mısın dedirten hayvani bir performans sergiler pek çok filminde olduğu gibi, iki kültür arasındaki benzerlikler, güzellikler, cahillikler gözlerden kaçmaz keza bir arabanın peşine takılıp koşan sümüklü çocuklar gibi...
Efsane müziklerini ve altında imzası olan besteci Mikis Theodorakis'i de unutmamak gerek, ellerinden öpmek gerek.



 İnsanız affetKazancakis’in Zorba’sının en sevdiğim cümlesi, “İnsanız affet.” Madam Ortans ölüm döşeğindeyken Girit’in ileri gelenlerinden biri geliyor, “Bugüne kadar senin hakkında ileri geri konuştuysam kusura bakma, insanız affet,” diyor. Ölüm döşeğindeki ihtiyar bir fahişeye söylüyor bunu. Onun affetmesi mühim çünkü. Tanrı zaten affeder, konsepti bu, bağışlayıcı olmak. Ama en güçsüz olanın konsepti bu değil, onun elinde tek silah var, affetmemek.