
"herkesin inandığı bir şey var bu .mına kodugumun hayatında, benimki de sensin..."




1950 sonrasının Fransa’sında ortaya çıkmış bir sinema akımı. Fransız Yeni Dalga akımı 2. Dünya Savaşı sonrası varolan Fransız film yapım kurumuna karşı tepki olarak doğmuştur. Öncelikle, kişilerin filmleri, aynı bir romancının kitap yazması veya bestecinin bir müzik parçasını yaratması gibi yorumlamaları gerektiğine inanmışlardır. İkinci olarak da, klasik film yapımından farklı olarak yeni bir sinema dilinin bulunması gerektiğine inanmışlardır. Savaş sonrası sarsıntıları aza indirgemek için hükümet destekli filmlerin yapımı CNC’nin (Contre National Cinematographie) 1946 ekiminde kurulması, yabancı ortak yapımlı filmlerin yapımı (Savaş Bitti, Çılgın Pierrot, Ve Tanrı Kadını Yarattı) Fransız sinemasını yeniden canlandırdı. Bu gelişmelerin etkisi ile 1960’ların başlarında Fransız Yeni Dalga film endüstrisinin kalbi ve ruhu haline geldi. Yeni Dalga yönetmenleri Hollywood’un yüzeyselliğinden kaçınırlar. Roberto Rossellini’yi örnek alarak Paris’in sokaklarına çıkarlar. Sonsuz kurgulama olanakları, kamera çalışması, ses ve mizansenle oynamayı sevmişlerdir. Aynı zamanda sevilen filmlerden alıntılar yapılmıştır. Yeni Dalga, klasik Hollywood öykülemesinden farklı bir stilde hikayeler yaratır. Öyküleyici sahneler birbirini anlamlı bir biçimde izlemez. Seyirci hiçbir zaman ne olacağını bilemez. Komik bir sahne bir cinayetle tamamlanabilir. Kurgulama can alıcıdır. Bu akımı temsil eden belli başlı yönetmenler şunlardır:Alain Resnais (Hiroşima Sevgilim, Geçen yıl Marienbad)François Truffaut (400 Darbe)Jean Luc Godard (Nefes Nefese, Serseri Aşıklar...)Claude Chabrol (Yakışıklı Serge, Kuzenler)
1956’da Lindsay Anderson, Karel Reisz ve Tony Richardson tarafından yönlendirilen, Anderson ve Reisz’in editörü oldukları Sequence dergisinde düşüncelerini yayımladıkları İngiliz belge hareketidir. Politik atmosfere de yansıyan bu akım yeni solun başlamasıyla ticari İngiliz sinemasını da etkilemiştir. Çalışan sınıfın problemleri ve sosyal içerikli konularıyla İngiliz Sinema Enstitüsü (BFIY) tarafından destek gören bu akımın yönetmenleri ilk yapıtları olarak belgesellerle başarı kazanmıştır. Ardından konulu filmlere geçilmiştir. Akımı temsil eden başlıca yönetmenler ve filmleri şunlardır: Lindsay Anderson (This Sporting Life)Tony Richardson (Tom Jones, The Loneliness of the Long Distance Runner)Karel Reisz (Saturday Night and Sunday Morning/Sevişme Günleri)
Yeni Sinema akımı, 1960’larda Brezilya’da yayılmaya başladı. Amacı yabancı etkilerden uzak olarak kendi film kültürlerini oluşturmaktı. Nelson Pereira Dos Santos, Glauber Rocha ve Riy Guerra gibi yönetmenlerin bayrak taşıyıcılığını yaptığı "Yeni Sinema" akımı kendi ülkelerindeki ve dünyadaki sinema izleyicilerine, toplumsal adaletsizliğin egemen olduğu bir ülkenin gerçeklerini, bazen bir belgeselin gerçekliğiyle bazen de Brezilya kültürünün izlerini taşıyan simgeleri kullanarak gözler önüne serer. Yeni sinema elemanları, yaptıkları filmlerde anlatımdaki özgürlükleri ve yapımdaki bağımsızlıkları açısından örnek gösterebilecek bir akımdır. 1967 sonrası da dünyadaki gelişmeler siyasal, sosyal ve ekonomik alandaki bunalımlar, yeni sinemacılara büyük bir darbe vurdu. Toplumsal içerikli konular bırakıldı, renkli karnaval ve eğlence hayatına ilişik konulara yer verildi. Açlığın, tutkunun ve şiddetin sineması olan yeni sinema, böylelikle yeni bir boyut kazandı ve gerçek amacından uzaklaştı. Bu akımın temsilcileri ise şöyle:Glauber Rocha (Terra Em Transe/Kendinden Geçmiş Ülke)Antonia Des Mortes (Borrauanto/Fırtına)Ruy Guerra (Os Café Jestes/Arzu Plajı)
Örümcek Adam
İlk kez 1966 yılında Cevat Okçugil ile Yeşilçam'a girmiştir. Ancak uzun ömürlü olamamıştır. Örümcek Adam'ın 1973'te yer aldığı başka bir filmi ise dünya sinemasında eşine oldukça ender rastlanabilecek bir türdendir. Üç Süper Adam adlı filmi Fikret Uçak yönetmiş, senaryosunu Doğan Tamer yazmıştır. Bu filmde sinema tarihinde ilk ve son kez Örümcek Adam kötüdür. Filmde ayrıca Kaptan Amerika, Meksikalı güreşçi El Santo zamanın Venomu gibi başka süper kahramanlar da vardır. Film, şiddet sahneleri ile doludur, deniz motoru pervanesi ile öldürülen adamlar, biçki makinesi ile doğranan kötüler, şişle dağlanan kadınlar vb. Film pek çok araştırmacı tarafından "şok edici" bulunmuştur.
Kızılmaske
Yeşilçam'da aynı döneme denk gelen iki ayrı Kızılmaske filmi vardır. Biri 1968 yapımı Tolgay Ziyal'ın yazıp yönettiği Kızıl Maske'dir. Bu filmde Fantom, çizgi romandaki özelliklerine nispeten sadık kalınarak sinemaya aktarılmıştır. Çetin İnanç'ın aynı yıl vizyona giren Kızıl Maske'si ise biraz daha farklıdır. Fantom daha bir Türk'tür. Artık macera peşinde koşamayacak kadar yaşlanan babasının elini öperek göreve başlar, filmde yerel şiveler kullanılarak komiklikler üretilir. Üstelik kostümü de orijinali gibi değildir. (Kıyafetin göğsünde bir "S" var. Zaten aşağı yukarı bütün kostümlerde bir S harfi veya yarasa işareti mevcut. Hatta bazısında ikisi birden bulunuyor. ) Filmde başka ilginçlikler de var: Sinema tarihinin ilk ve son zenci Fu Manchu'su gibi. Kızılmaske, Levent Çakır'ın oyunu ile 1971'de tekrar beyaz perdede boy göstermiştir.
Red Kit
Dünya sinemasında ilk kez Türkiye'de beyaz perdeye aktarılmıştır. 1967 yılında Öztürk Serengil'in başrolünü oynadığı filmde Serengil gördüğü bir rüyada kendini Red Kit sanır ve vahşi batıda macera peşinde koşar. 1971 yılında bu kez İzzet Günay Red Kit olur ve Dalton Kardeşleri kovalar. 1974 yılında ise son Red Kit Aram Gülyüz'ün yönetiminde Sadri Alışık olur. (Red Kit Atını Seven Kovboy) Batman: 1973 yılında Levent Çakır'ın oynadığı bir filmde Batman, Yeşilçam'a ayak basmıştır.
Süpermen
Yeşilçam'ın en sevdiği karakterlerdendir. Sık sık sinemada boy göstermiş, kendisi olmasa bile adı afişlerde yer almıştır. (Süpermenler gibi...) Süper Adam - 1971, Süper Adam Kadınlar Arasında - 1972, Süper Adam İstanbul'da - 1972, Süpermen Dönüyor - 1979 giibi. Bunlar arasında orijinal konuya en fazla sadık kalan Kunt Tulgar'ın Süpermen Dönüyor'udur. Ayrıca bu filmde ilk kez Türk sinemasında bir adam uçurulmuştur. Ayrıca bir tek Süpermen'in yetmediği filmler de vardır. İtalyan İtalo Martinenghi'nin Erler Film ile ortaklaşa gerçekleştirdiği bir Süpermen parodisi olan filmin başrollerini Cüneyt Arkın, Aldo Conti ve Sal Borghese oynamıştır. Aynı İtalyan'ın bu kez Yavuz Yalınkılıç ile gerçekleştirdiği Üç Süpermen Olimpiyatlarda ise türün en acayip filmi olmuştur. Dağınık senaryo, anlamsız diyaloglar, kötü yönetim vb. gibi sebeplerle film uç bir örnek olarak tarihte yerini almıştır. Süpermen'in dişi versiyonu yok mudur? Elbette vardır: Gülgün Erdem, Süper Kadın Dehşet Saçıyor (1972)...
Zagor
1970'de ilk Zagor, Cihangir Gaffari ile canlandırılır. Bu Zagor'un dünya sinemasında ilk görünüşü olmuştur. Bir yıl sonra Nişan Hançeryan Levent Çakır'ı Zagor yapar. Kara Korsan'ın Hazineleri ve Kara Bela... Bu iki filmde Zagor çizgi romandan aynen sinemaya aktarılmıştır. Yanında Çiko'su ve Kazma Kürek Bill'i olduğu halde maceradan maceraya atılır. Üstelik kötü imkanlarla, oyuncuların kişisel gayretleri ile. Bir sahnede Levent Çakır
Swing
EsseGesse stüdyolarının ürünü olan Swing, bilindiği üzere ilk ve tek olarak Yeşilçam'da sinemaya uyarlanmıştır. Filmde Salih Güney, Swing'i, Ali Şen Mister Blöf'ü, Süleyman Turan Gamlı Baykuş'u, Gülgün Erdem ise Betty'i canlandırmaktadır. Swing'in bu macerası çizgi romanından aynen sinemaya aktarılmıştır. Puik bile eksik değildir.
-------------------------------------------------------
Dünyayı kurtaran adam kadar fenomenleşmiş yurtdışında da fan toplamış bu uyarlamalardan bir iki örnek;
Turkish Superman




