6 Eylül 2009 Pazar

ne atlet ne don

Uzun süren sessizliğin ardından, küllerimden doğup, Ege'nin bağrından kopup geldim.
Başlığımız şafaktan ileri geliyor, asker jargonunda birçok söylemden biri olan, ne atlet ne don sadece 10 diyoruz... Don diyince yeşil don ve çamaşırın bünyede yarattığı iğrenme duygusunun da altını çizeyim herşeyden önce. Buna yemek konusunda bulgur pilavı ve nohutu da eklemeden olmaz. Birkaç yıl bunları yemezsem vücut kendini bulabilir diye düşünüyorum...

Açıkçası yazmak içimden birtürlü gelmedi, burada ne kadar kolay ya da zor askerlik yapın insanın isteğini, hafızasını, özgürlüğünü, birçok şeyini bırakıyorsunuz zamanla. Cem Yılmaz'ın dediği gibi Nizamiyede beynini bırakanların sayısı da haddinden de fazla...


Batı taraflarında askerlik yapmak daha çok mide bulandırıyor açıkçası. Yaptığınız tamamen komutana hizmetten öte değil.Komutandan kastım yüksek rütbeliler değil, birçoğu şeker gibi komplekssiz adamlar. Mevzubahis şahıslar daha çok astsubay ve başçavuş olan şahsiyetler ki adamı zıvanadan çıkarmaya bire bir insanlar.

Yaptığınız hiçbir şey ağrınıza gitmiyor lakin bu adamların egolarına hizmet etmek ağır oluyor. Bir de bizden sonraki jenerasyon diyebileceğim uzun dönem askerlerin birçoğunun cingözlüğü de zaman zaman insanı çileden çıkartabiliyor. Adam ülkenin bir ucundan gelmiş bir yardım edeyim, elinden tutayım derkenb adamlar sizi suya götürüp susuz döndürüyor, birçoğu psikopat ayağına yatıp cin olmadan adam çarpmaya kalkıyor. İlkokul öğrencilerini andıran ylakalıklar, menfaat için yapılan salak sulak hareketler, komutana ajanlık yapanlar da cabası...

Güzel şeyler olmuyor mu illaki oluyor. Benim gibi kendi, şehrinde okumuş, yaşamış, evinden ayrılmamışlar için tadılmayacak güzellikler yok değil. Birlikte yaşamak, deplasman otobüsünü andıran paylaşımlar, uykusuz kalma uğruna yapılan muhabbetler, makaralar. sivil hayatta görmenin mümkün olmadığı envai çeşit insanla tanışma imkanı, güzel dostluklar, sivil hayatın farkına varamadığımız güzelliklerinin kıymetini anlama babaında, semtinin sokakları dahil heryeri hayal ederek geçirdiğin zamanlarla geçen saatler. Alışkanlıktan vazgeçemeyen futbol sevdalısı adamlar. Kupa finalinde Bobo'nun golü ardından ön taraflara doğru yıkılışımız ve tugay askerlerinin manasız şekilde bize bakışı gibi...

Geçmiyor, bitmiyor diye hayıflanılan her saate rağmen, su gibi geçen günler-haftalar...
üst devre alt devre, tertipçilik, sıracılık, ben mi yapayım, var mı?, şafak, mehtap muhabbetleri gibi onlarca kendine has kültürüyle ucundan da olsa askerliğin tadına vararaktan sona geldik. Anlatacak çok şey olmasına rağmen bir o kadar da yok gibi sanki. Tuhaf haller içinde, sivil hayata uyum, alışabilme süresini merak içinde bekliyoruz muhabereciler olarak:)

Biletimizi alıp bayram öncesi evde olacak bir insanın içinde kıpır kıpır duygularla, kendi yatağımda yatacak olmanın verdiği şevkle geliyorum!..

Selamlar