Başbakanın göstermelik Hamas savunması, muhalefetin bildik açıklamaları dışında somut birşey yapmayan Türkiye asalım keselim muhabbetini geçemiyo açık oturumlarında da görüyoruz.
Belki de GAzze'yi bombalayan uçakların pilotları biim ülkemizde yetiştirilip eğitim verirken bu kandan payımıza düşen nedir onu düşünmemiz gerekirken, yalandan anti amerikan ve yahudi karşıtlığı yapacaklarına kapatabiliyosanız kapatın İncirlik üssünü, İsrail ile askeri anlaşmaları bitirin bakalım yiyosa, o zaman görelim Kasımpaşalı-delikanlı politikacılığınızı.
Bizim siyasetimiz de sokaktan farklı değil, sembolik hareketlerle sloganlarla realiteden uzak gözboyamaktan öteye gidemeyen hal ve tutumlar.
Yine en şık hareketleri mizah dergileri ve çizerler yapmış;
"herkesin inandığı bir şey var bu .mına kodugumun hayatında, benimki de sensin..."
8 Ocak 2009 Perşembe
Halkın Seçimleri Ödülü
Halkın Seçimleri Ödülü ‘The Dark Knight’a
“The Dark Knight” bu yıl 35’incisi düzenlenen ödül töreninde aday gösterildiği 5 dalda ödül kazandı. Ellen DeGeneres en iyi talk show sunucusu, TV dizileri arasında komedi dalında “Two and a Half Men”, animasyon komedi dalında “The Simpsons” ödül kazandı.ABD’de her yıl düzenlenen People’s Choice Awards’u (Halkın Seçimleri Ödülleri) kazananlar belli oldu.
“The Dark Knight” (Kara Şövalye) bu yıl 35. düzenlenen ödül töreninde aday gösterildiği 5 dalda ödül kazandı. Christopher Nolan’ın yönettiği Christian Bale, Heath Ledger ve Aaron Eckhart’ın rol aldığı 2008 yapımı bu film en iyi kadro, en sevilen süper kahraman, en iyi aksiyon filmi ve en iyi eşleşme (Christian Bale Batman olarak ve Heath Ledger Joker olarak) dallarında ödüle layık görüldü.
İnternet aracılığıyla yapılan oylamada reality show, televizyon ve müzik kategorilerinde ise “Dancing with the Stars” en iyi reality show, Ellen DeGeneres en iyi talk show sunucusu, “WALL-E” en beğenilen aile filmi, Chris Brown en beğenilen erkek şarkıcı ödüllerini aldı.
Magazin basınının ilgi odağı Brad Pitt en sevilen oyuncu ve Angelina Jolie de en sevilen kadın aksiyon yıldızı dallarında ödüle layık görüldü.
Will Smith en iyi erkek film yıldızı ve en iyi erkek aksiyon yıldızı dallarında, Reese Witherspoon da en iyi kadın film yıldızı dalında ödül kazandı.
En iyi komedi filmi dalında “27 Dresses”, en iyi drama filmi ve en iyi bağımsız film dalında “The Secret Life of Bees” gecede ödül kazanan filmler arasında yerlerini aldı.
Televizyon dizileri arasında drama dalında “House”, komedi dalında “Two and a Half Men”, bilim kurgu dalında “Heroes”, animasyon komedi dalında “The Simpsons” ödül kazandı. En iyi drama oyuncusu kategorisinde de The Closer’dan Kyra Sedgwick ödül aldı.
house
PEOPLE’S CHOICE AWARD ÖDÜLLERİ
FİLM
Film: The Dark Knight
Aile: WALL-E
Aksiyon: The Dark Knight
Komedi: 27 Dresses
Drama: The Secret Life of Bees
Bağımsız: The Secret Life of Bees
En İyi Oyuncu Seçimi: The Dark Knight (Christian Bale, Heath Ledger, Aaron Eckhart, Michael Caine, Maggie Gyllenhaal, Gary Oldman, Morgan Freeman)
Erkek Film Yıldızı: Will Smith
Erkek Başrol Oyuncusu: Brad Pitt
Erkek Aksiyon Yıldızı: Will Smith
Kadın Film Yıldızı: Reese Witherspoon
Kadın Başrol Oyuncusu: Kate Hudson
Kadın Aksiyon Yıldızı: Angelina Jolie
En İyi İşleşme: Christian Bale ve Heath Ledger (The Dark Knight)
Süper Kahraman: Bruce Wayne/Batman rolüyle Christian Bale
TELEVİZYON
Drama: House
Komedi: Two and a Half Men
Animasyon Komedi: The Simpsons
Bilik Kurgu- Fastastik: Heroes
Yarışma - Reality Show: Dancing With the Stars
Oyun Programı: Deal or No Deal
Erkek Oyuncu: Hugh Laurie, House
Kadın Oyuncu: Christina Applegate, Samantha Who?
En İyi Talk Show Sunucu: Ellen DeGeneres
En İyi Konuk Oyuncu: Robin Williams, Law & Order: Special Victims Unit
En İyi TV Drama Oyuncusu: “The Closer”daki Deputy Chief Brenda Johnson rolüyle Kyra Sedgwick
Yeni TV Komedisi: Gary Unmarried
Yeni TV Draması: The Mentalist
En İyi Komedi Erkek Oyuncusu: Adam Sandler
En İyi Komedi Kadın Oyuncusu: Tina Fey
En İyi 35 Yaş Altı Oyuncusu: Carrie Underwood
MÜZİK
Erkek Sanatçı: Chris Brown
Kadın Sanatçı: Carrie Underwood
Grup: Rascal Flatts
R&B Şarkısı: No One, Alicia Keys
Pop Şarkısı: I Kissed a Girl, Katy Perry
Rock Şarkısı: All Summer Long, Kid Rock
Country Şarkısı: Last Name, Carrie Underwood
Hip Hop Şarkısı: Low, Flo Rida featuring T-Pain
“The Dark Knight” bu yıl 35’incisi düzenlenen ödül töreninde aday gösterildiği 5 dalda ödül kazandı. Ellen DeGeneres en iyi talk show sunucusu, TV dizileri arasında komedi dalında “Two and a Half Men”, animasyon komedi dalında “The Simpsons” ödül kazandı.ABD’de her yıl düzenlenen People’s Choice Awards’u (Halkın Seçimleri Ödülleri) kazananlar belli oldu.
“The Dark Knight” (Kara Şövalye) bu yıl 35. düzenlenen ödül töreninde aday gösterildiği 5 dalda ödül kazandı. Christopher Nolan’ın yönettiği Christian Bale, Heath Ledger ve Aaron Eckhart’ın rol aldığı 2008 yapımı bu film en iyi kadro, en sevilen süper kahraman, en iyi aksiyon filmi ve en iyi eşleşme (Christian Bale Batman olarak ve Heath Ledger Joker olarak) dallarında ödüle layık görüldü.
İnternet aracılığıyla yapılan oylamada reality show, televizyon ve müzik kategorilerinde ise “Dancing with the Stars” en iyi reality show, Ellen DeGeneres en iyi talk show sunucusu, “WALL-E” en beğenilen aile filmi, Chris Brown en beğenilen erkek şarkıcı ödüllerini aldı.
Magazin basınının ilgi odağı Brad Pitt en sevilen oyuncu ve Angelina Jolie de en sevilen kadın aksiyon yıldızı dallarında ödüle layık görüldü.
Will Smith en iyi erkek film yıldızı ve en iyi erkek aksiyon yıldızı dallarında, Reese Witherspoon da en iyi kadın film yıldızı dalında ödül kazandı.
En iyi komedi filmi dalında “27 Dresses”, en iyi drama filmi ve en iyi bağımsız film dalında “The Secret Life of Bees” gecede ödül kazanan filmler arasında yerlerini aldı.
Televizyon dizileri arasında drama dalında “House”, komedi dalında “Two and a Half Men”, bilim kurgu dalında “Heroes”, animasyon komedi dalında “The Simpsons” ödül kazandı. En iyi drama oyuncusu kategorisinde de The Closer’dan Kyra Sedgwick ödül aldı.
house
PEOPLE’S CHOICE AWARD ÖDÜLLERİ
FİLM
Film: The Dark Knight
Aile: WALL-E
Aksiyon: The Dark Knight
Komedi: 27 Dresses
Drama: The Secret Life of Bees
Bağımsız: The Secret Life of Bees
En İyi Oyuncu Seçimi: The Dark Knight (Christian Bale, Heath Ledger, Aaron Eckhart, Michael Caine, Maggie Gyllenhaal, Gary Oldman, Morgan Freeman)
Erkek Film Yıldızı: Will Smith
Erkek Başrol Oyuncusu: Brad Pitt
Erkek Aksiyon Yıldızı: Will Smith
Kadın Film Yıldızı: Reese Witherspoon
Kadın Başrol Oyuncusu: Kate Hudson
Kadın Aksiyon Yıldızı: Angelina Jolie
En İyi İşleşme: Christian Bale ve Heath Ledger (The Dark Knight)
Süper Kahraman: Bruce Wayne/Batman rolüyle Christian Bale
TELEVİZYON
Drama: House
Komedi: Two and a Half Men
Animasyon Komedi: The Simpsons
Bilik Kurgu- Fastastik: Heroes
Yarışma - Reality Show: Dancing With the Stars
Oyun Programı: Deal or No Deal
Erkek Oyuncu: Hugh Laurie, House
Kadın Oyuncu: Christina Applegate, Samantha Who?
En İyi Talk Show Sunucu: Ellen DeGeneres
En İyi Konuk Oyuncu: Robin Williams, Law & Order: Special Victims Unit
En İyi TV Drama Oyuncusu: “The Closer”daki Deputy Chief Brenda Johnson rolüyle Kyra Sedgwick
Yeni TV Komedisi: Gary Unmarried
Yeni TV Draması: The Mentalist
En İyi Komedi Erkek Oyuncusu: Adam Sandler
En İyi Komedi Kadın Oyuncusu: Tina Fey
En İyi 35 Yaş Altı Oyuncusu: Carrie Underwood
MÜZİK
Erkek Sanatçı: Chris Brown
Kadın Sanatçı: Carrie Underwood
Grup: Rascal Flatts
R&B Şarkısı: No One, Alicia Keys
Pop Şarkısı: I Kissed a Girl, Katy Perry
Rock Şarkısı: All Summer Long, Kid Rock
Country Şarkısı: Last Name, Carrie Underwood
Hip Hop Şarkısı: Low, Flo Rida featuring T-Pain
A New Message from Kanoute
Kanoute tarz olarak çok beğendiğim hani takımımda görmek istediğim futbolculardan.
Ayağına hakim, hem teknik olup hem hava toplarında da çok başarılı bir adam.
İleir hattaki ekürisi Luis Fabiano da onun kadar enteresan bir adam, çokça olaylara karışmasının yanında şahane tekniği, duran toplardaki başarısıyla sağlam bir ikili oluşturmaktalar.
İspanya'da taraftar olarak da en sevdiğim tribündür Sevilla. CurvaNord hesabı kale arkasında inanılmaz bir kitle var özellikle İspanya genelinde baktığımızda. Görüş olarak da birçok faşist yaklaşımın aksine sol eğilimliler, ateşliler, can'lar-ciğer'ler:)
Önceki gün 2-1 biten Deportivo maçı sonrası en çok konuşulan, 2.golün sahibi Kanoute'nin gol attıktan sonra formasının altında birçok dilde Filistin yazan tişörtü oldu.
Daha önce bir bahis şirketiyle anlaşıp Kanoute'nin ben bu formayı giymem tepkisi üzerine ne yapacağını şaşırmıştı Sevilla. Bu tip olaylarda gerçekten tutarlı ve yürekten yaptığına inandığımız adamlardan Kanoute.
4 Ocak 2009 Pazar
Dayan Filistin!
Tüm dünya genelinde hatta İsrail içerisinde bazı gruplarca protesto eylemleri yapılırken en başarılı kare İngiltere'den;
Savunma nedeniyle yapıyoruz adlı komik açıklamalarıyla, sözde çağdaş ve medeni batı'nın full desteği, abdnin katkılarıyla İsraill katliamlarına devam ediyor. Lafa gelince demokrasiden, insan haklarından bahseden sözde aydınlanmış dar kafalı demokrasi pazarlayıcılarının ise ne kadar tutarlı olduğunun kanıtı son gelişmeler. Arap dünyasını ikiye bölen Amerika sayesinde Mısır ve Arabistan gibi boyunduruk altındaki ülkeler olayları kınamaya bile korkarken İSrail adamların ülkesinin ortasına duvar çektiği yetmiyormuş gibi camiler, üniversiteler, hastaneler demeden bombalara devam ediyor. HAmas'ın olaylar öncesi kışkırtmaları, soba borusundan yaptıkları füzelerin de İsrail için gerekli bahaneyi hazırladığı da bir gerçek, diğer gerçek olan da her zamanki gibi olan sivil halka oluyor, doğar doğmaz hayata 3-0 yenik başlayan, ellerine sapan tutuşturulan Filistinli çocuklara...
Savunma nedeniyle yapıyoruz adlı komik açıklamalarıyla, sözde çağdaş ve medeni batı'nın full desteği, abdnin katkılarıyla İsraill katliamlarına devam ediyor. Lafa gelince demokrasiden, insan haklarından bahseden sözde aydınlanmış dar kafalı demokrasi pazarlayıcılarının ise ne kadar tutarlı olduğunun kanıtı son gelişmeler. Arap dünyasını ikiye bölen Amerika sayesinde Mısır ve Arabistan gibi boyunduruk altındaki ülkeler olayları kınamaya bile korkarken İSrail adamların ülkesinin ortasına duvar çektiği yetmiyormuş gibi camiler, üniversiteler, hastaneler demeden bombalara devam ediyor. HAmas'ın olaylar öncesi kışkırtmaları, soba borusundan yaptıkları füzelerin de İsrail için gerekli bahaneyi hazırladığı da bir gerçek, diğer gerçek olan da her zamanki gibi olan sivil halka oluyor, doğar doğmaz hayata 3-0 yenik başlayan, ellerine sapan tutuşturulan Filistinli çocuklara...
Ufuk Bayraktar ve Cacık
Zeki Demirkubuz'un kahvede gözüne kestirip sıfırdan oyuncu imal ettiği, son dönem oynadığı filmlerle çaylaklığı atlatıp oyuncu kıvamına gelen Ufuk Bayraktar'ın yakın zamanda bir röportajında sarfettiği cümle 'Zeki abi ben hıyarken cacık yaptı' şeklinde:)
Yönetmenin en kişisel filmi olan Bekleme ODası ile sinemaya merhaba diyen Bayraktar Masumiyet'in köklerini kazıyan Kader filmiyle gerçekten karakteri başarıyla yorumlamış, epey övgü toplamıştı. Ardından Nuri Bilge Ceylan'ın İklimler filminde bir yan rolde taksiciyi canlandırdıktan sonra Semih KAplanoğlu'nun festival filmi diye lanse edilen Yumurta'sında yine yardımcı bir rolde başarıyla rol almıştı. Yolu açık olsun, Demirkubuz sinemaya ağdalı, abartılmış oyunculuktan uzak, doğal bir adam hediye etti, röportaj metni ilgilenenler için aşağıda;
'Ben bir hıyardım Zeki Ağabey cacık yaptı'
Zeki Demirkubuz onu kahvede keşfetti, ardından o "Bekleme Odası", "Kader", "İklimler" ve "Yumurta" gibi filmlerle ödüllü bir oyuncuya dönüşüverdi. İçinde hâlâ haylaz bir çocuk barındıran Ufuk Bayraktar'ın hayatında fazla bir şey de değişmedi. Yalnız artık "Ufuk nerelerdeydin?" diye soranlara "Cannes'daydım ağabey" diyebiliyor!
2002'nin son günlerinde bir akşam. İstanbul Cihangir'deki meşhur Firuzağa Kahvesi'nde biri var, tek başına oturan sakallı bir adam. Kahvenin sahibinin oğlu Ufuk'un gözü adamda. Aklı ise "Bak ben seni nasıl getirtiyorum buraya" diyen başçavuşunda. Sakallı adam "Bakar mısın, seninle bir şey konuşmak istiyorum" deyince irkiliyor: "Birkaç gündür seni izliyorum."
"Hava değişimi"nin ardından askerliğin son kalan bir hafta on gününü birliğe dönmeden geçirmeye çalışan Ufuk, "Hah, beni almaya geldiler" diyor içinden. "Pardon abi, hemen geliyorum" deyip içeri gidiyor. Tam montunu alıp usulca sıvışacakken ocakçı İzzet soruyor: "Sen nereden tanıyorsun Zeki Demirkubuz'u Ufuk?" Tanımıyor tabii ki... "Ünlü bir yönetmen o" deyince rahatlayıp masaya dönüyor: "Buyur abi, seni dinliyorum..."
'Bana hayatı anlat'
Ufuk Bayraktar'ın 2002 kışında bu konuşmayla değişecek hayatı 12 Eylül 1981'de Beyoğlu'nda bir hastanede başlar. Trabzonlu Cevahir Bayraktar ile Kilisli Şenel Hanım'ın ikinci oğludur. Babasının Cihangir'deki kahvenin yanı sıra ganyan bayii, lokantası, Sheraton kumarhanelerinde hissesi vardır. Evleri, bıçkın delikanlılarıyla ünlü, "vukuat"tan yana zengin Küçükçekmece Cennet Mahallesi'ndedir. Nitekim ağabeyi Uğur'la ikisinin de ilk gençlikleri kendi tabiriyle "haylazlıklarla" geçer. Bir arkadaşlarının gözünü mor mu gördüler, kim haklı kim haksız demeden hop, hemen "dalarlar". Her kafasını gözünü yarışında iki gün kadar uslanır, sonra gene sil baştan...
Gürsoy Koleji'nin ana sınıfında başlayan öğrenim hayatı, aynı okulda lise sona kadar sürer. Orta ikide "haylazlıktan" bir süre okuldan uzaklaştırılır, lise sonu da "çift dikiş" okur. Okulu sevmez. Öğretmeni "Zeki çocuk da" der, "Ben ders anlatırken camdaki kumruları izliyor..." Hâlâ "Tamam dört artı dört sekiz de, benim ne işime yarayacak bu hoca? Bana hayatı anlat sen" diye özetler durumunu...
'Türk filmleri sıkıcıdır' önyargısı
Üniversite okumamaya baştan kararlıdır. Anne babasının "Bir diploman olsun da simit sat gene" ısrarları da işe yaramaz, ağabeyinin, kız kardeşinin dersleri iyidir, e birinin de babasının dükkânlarına bakması gerekiyordur, öyle ya... Bu rahatlıkla sınava girmez bile.
Askerde, çocukluğundan beri ilgisini çeken sinema bir tutkuya dönüşür Ufuk Bayraktar için. 3 bin kişilik tugayın film sorumlusudur ve her hafta sonu çıktığında eli kolu VCD'lerle dolu döner. Hollywood filmleri, özellikle Al Pacino, Mel Gibson ve Bruce Willis'inkiler... Türk filmlerinin önünden bile geçmez, sıkıcı olduklarına dair bir önyargısı vardır. Zeki Demirkubuz'la tanıştığı o akşama kadar...
Askerliğini yeni bitirmiş, geleceğini o kahvede gören 22 yaşında bir genç için hayal bile edilemeyecek bir tekliftir Demirkubuz'un sunduğu: "Bekleme Odası" diye bir film çekecektir, orada bir rol vardır, acaba Ufuk oynar mı? Şaşırır çok, "Neden ben?" diye sorar, kamera bile görmemiştir hayatında... "Her şeyin bir nedeni yoktur" olur aldığı cevap, "Sen git iyice düşün bu gece..."
Düşünür... "Becerebilir miyim? Mahcup etmeyeyim yönetmeni..." endişesiyle "Yapan nasıl yapıyor?" düşüncesi çarpışır içinde. Yıllarca kumarhanede Yeşilçam'dan pek çok isimle tanışan babası ise şiddetle karşı çıkar oğlunun oyuncu olmasına. Seçeceği yaşam biçimi korkutur onu. Ufuk'un kaygılarını da, babasının korkularını da Zeki Demirkubuz giderir. "Eti senin kemiği benim" der, teslim eder oğlunu Cevahir Bey, yönetmenin ellerine.
Sonrası, ilk filminin basın toplantısında Ufuk Bayraktar'ın "Ben bir hıyardım, Zeki abi beni aldı soydu ve cacık yaptı" diye özetleyeceği süreç. O gün bugündür de önce "Zeki ağabeyine" teslim yaşar.
Hayatının üç yönetmeni
"Bekleme Odası"nı, başrol oynayarak kendisine güvenenleri değil güvenmeyenleri mahcup edeceği "Kader" izler. Defalarca izlediği "Masumiyet"te Haluk Bilginer'in oynadığı Bekir karakterinin gençliğidir rolü. Bilginer'in oyununu "olayın son noktası" diye tanımlasa da onu taklit etmekten kaçınır, kaşık tutuşu, sinirlenince elini kolunu sallayışı gibi birkaç hareketini benimser sadece ve çok başarılı bir Bekir çıkarır ortaya. Antalya'da "Genç Yetenek", İstanbul Film Festivali'nde ise "En İyi Erkek Oyuncu" ödüllerinin sahibi olur. Üstelik ikincisini "idolüm" dediği Erkan Can'la paylaşır.
"Zeki ağabey"inin yakınından ayrılmamaya kararlıdır ya, bu arada gene onun sayesinde tanıştığı iki yönetmenin filmlerinde de oynar: Nuri Bilge Ceylan'ın "İklimler"i ve Semih Kaplanoğlu'nun yeni gösterime giren Altın Portakallı "Yumurta"sı. Hayatının üç yönetmenini "Hem işlerinin ustası, hem de karakter olarak dört dörtlük insanlar" diye tanımlar. Sinemaya onlarla adım attığı için ne kadar şanslı olduğunu da hiç unutmaz.
Haylazlık başa bela!
"Yumurta"da bir kasaba delikanlısını oynayan Ufuk Bayraktar, 4 yıl önceki hayatını pek az değişiklikle sürdürüyor. Babasını kaybettiği için annesinin ve kız kardeşinin sorumluluğunu üzerinde hissediyor, zaman zaman gene kahveye uğrayıp dayısına yardım ediyor. "Vay Ufuk yoksun ne zamandır!" diyenlere, "Cannes'daydım da ağabey" demesi dışında her şey aynı. Ona karşı tavrı değişen arkadaşlarını ayıklamış hayatından, kalanlarla ve yeni eklenenlerle devam ediyor yoluna. Kitap okumayı sevmeye çalışıyor. "Sıkmadan, ne zaman gönlü çekerse"... "Suç ve Ceza"yı sekiz dokuz ayda bitirmiş, darısı Dostoyevski'nin biyografisinin başına...
Bir de mayasındaki 'haylazlık'la baş etmeye çalışıyor tabii. Son dönemde gene birkaç kez başını belaya soktu, hatta mayıs ayında eski mahallesinde girdiği kavgada bıçak çekip tutuklandı da... Ama artık beyaz bir sayfa açmış dediğine göre... Bu işin gereği bu, biliyor. Artık büyümesi gerektiğini de... "Belki ben hâlâ 16 yaşındaki haylaz çocuğum ama artık onu içimde taşımak gerekiyor" diyor... Ve buluşmamıza beraber geldiği 20 yıllık arkadaşıyla uzaklaşıyor. Ellerinde çekirdek, gözlerinde gelecek hayalleri...
Yönetmenin en kişisel filmi olan Bekleme ODası ile sinemaya merhaba diyen Bayraktar Masumiyet'in köklerini kazıyan Kader filmiyle gerçekten karakteri başarıyla yorumlamış, epey övgü toplamıştı. Ardından Nuri Bilge Ceylan'ın İklimler filminde bir yan rolde taksiciyi canlandırdıktan sonra Semih KAplanoğlu'nun festival filmi diye lanse edilen Yumurta'sında yine yardımcı bir rolde başarıyla rol almıştı. Yolu açık olsun, Demirkubuz sinemaya ağdalı, abartılmış oyunculuktan uzak, doğal bir adam hediye etti, röportaj metni ilgilenenler için aşağıda;
'Ben bir hıyardım Zeki Ağabey cacık yaptı'
Zeki Demirkubuz onu kahvede keşfetti, ardından o "Bekleme Odası", "Kader", "İklimler" ve "Yumurta" gibi filmlerle ödüllü bir oyuncuya dönüşüverdi. İçinde hâlâ haylaz bir çocuk barındıran Ufuk Bayraktar'ın hayatında fazla bir şey de değişmedi. Yalnız artık "Ufuk nerelerdeydin?" diye soranlara "Cannes'daydım ağabey" diyebiliyor!
2002'nin son günlerinde bir akşam. İstanbul Cihangir'deki meşhur Firuzağa Kahvesi'nde biri var, tek başına oturan sakallı bir adam. Kahvenin sahibinin oğlu Ufuk'un gözü adamda. Aklı ise "Bak ben seni nasıl getirtiyorum buraya" diyen başçavuşunda. Sakallı adam "Bakar mısın, seninle bir şey konuşmak istiyorum" deyince irkiliyor: "Birkaç gündür seni izliyorum."
"Hava değişimi"nin ardından askerliğin son kalan bir hafta on gününü birliğe dönmeden geçirmeye çalışan Ufuk, "Hah, beni almaya geldiler" diyor içinden. "Pardon abi, hemen geliyorum" deyip içeri gidiyor. Tam montunu alıp usulca sıvışacakken ocakçı İzzet soruyor: "Sen nereden tanıyorsun Zeki Demirkubuz'u Ufuk?" Tanımıyor tabii ki... "Ünlü bir yönetmen o" deyince rahatlayıp masaya dönüyor: "Buyur abi, seni dinliyorum..."
'Bana hayatı anlat'
Ufuk Bayraktar'ın 2002 kışında bu konuşmayla değişecek hayatı 12 Eylül 1981'de Beyoğlu'nda bir hastanede başlar. Trabzonlu Cevahir Bayraktar ile Kilisli Şenel Hanım'ın ikinci oğludur. Babasının Cihangir'deki kahvenin yanı sıra ganyan bayii, lokantası, Sheraton kumarhanelerinde hissesi vardır. Evleri, bıçkın delikanlılarıyla ünlü, "vukuat"tan yana zengin Küçükçekmece Cennet Mahallesi'ndedir. Nitekim ağabeyi Uğur'la ikisinin de ilk gençlikleri kendi tabiriyle "haylazlıklarla" geçer. Bir arkadaşlarının gözünü mor mu gördüler, kim haklı kim haksız demeden hop, hemen "dalarlar". Her kafasını gözünü yarışında iki gün kadar uslanır, sonra gene sil baştan...
Gürsoy Koleji'nin ana sınıfında başlayan öğrenim hayatı, aynı okulda lise sona kadar sürer. Orta ikide "haylazlıktan" bir süre okuldan uzaklaştırılır, lise sonu da "çift dikiş" okur. Okulu sevmez. Öğretmeni "Zeki çocuk da" der, "Ben ders anlatırken camdaki kumruları izliyor..." Hâlâ "Tamam dört artı dört sekiz de, benim ne işime yarayacak bu hoca? Bana hayatı anlat sen" diye özetler durumunu...
'Türk filmleri sıkıcıdır' önyargısı
Üniversite okumamaya baştan kararlıdır. Anne babasının "Bir diploman olsun da simit sat gene" ısrarları da işe yaramaz, ağabeyinin, kız kardeşinin dersleri iyidir, e birinin de babasının dükkânlarına bakması gerekiyordur, öyle ya... Bu rahatlıkla sınava girmez bile.
Askerde, çocukluğundan beri ilgisini çeken sinema bir tutkuya dönüşür Ufuk Bayraktar için. 3 bin kişilik tugayın film sorumlusudur ve her hafta sonu çıktığında eli kolu VCD'lerle dolu döner. Hollywood filmleri, özellikle Al Pacino, Mel Gibson ve Bruce Willis'inkiler... Türk filmlerinin önünden bile geçmez, sıkıcı olduklarına dair bir önyargısı vardır. Zeki Demirkubuz'la tanıştığı o akşama kadar...
Askerliğini yeni bitirmiş, geleceğini o kahvede gören 22 yaşında bir genç için hayal bile edilemeyecek bir tekliftir Demirkubuz'un sunduğu: "Bekleme Odası" diye bir film çekecektir, orada bir rol vardır, acaba Ufuk oynar mı? Şaşırır çok, "Neden ben?" diye sorar, kamera bile görmemiştir hayatında... "Her şeyin bir nedeni yoktur" olur aldığı cevap, "Sen git iyice düşün bu gece..."
Düşünür... "Becerebilir miyim? Mahcup etmeyeyim yönetmeni..." endişesiyle "Yapan nasıl yapıyor?" düşüncesi çarpışır içinde. Yıllarca kumarhanede Yeşilçam'dan pek çok isimle tanışan babası ise şiddetle karşı çıkar oğlunun oyuncu olmasına. Seçeceği yaşam biçimi korkutur onu. Ufuk'un kaygılarını da, babasının korkularını da Zeki Demirkubuz giderir. "Eti senin kemiği benim" der, teslim eder oğlunu Cevahir Bey, yönetmenin ellerine.
Sonrası, ilk filminin basın toplantısında Ufuk Bayraktar'ın "Ben bir hıyardım, Zeki abi beni aldı soydu ve cacık yaptı" diye özetleyeceği süreç. O gün bugündür de önce "Zeki ağabeyine" teslim yaşar.
Hayatının üç yönetmeni
"Bekleme Odası"nı, başrol oynayarak kendisine güvenenleri değil güvenmeyenleri mahcup edeceği "Kader" izler. Defalarca izlediği "Masumiyet"te Haluk Bilginer'in oynadığı Bekir karakterinin gençliğidir rolü. Bilginer'in oyununu "olayın son noktası" diye tanımlasa da onu taklit etmekten kaçınır, kaşık tutuşu, sinirlenince elini kolunu sallayışı gibi birkaç hareketini benimser sadece ve çok başarılı bir Bekir çıkarır ortaya. Antalya'da "Genç Yetenek", İstanbul Film Festivali'nde ise "En İyi Erkek Oyuncu" ödüllerinin sahibi olur. Üstelik ikincisini "idolüm" dediği Erkan Can'la paylaşır.
"Zeki ağabey"inin yakınından ayrılmamaya kararlıdır ya, bu arada gene onun sayesinde tanıştığı iki yönetmenin filmlerinde de oynar: Nuri Bilge Ceylan'ın "İklimler"i ve Semih Kaplanoğlu'nun yeni gösterime giren Altın Portakallı "Yumurta"sı. Hayatının üç yönetmenini "Hem işlerinin ustası, hem de karakter olarak dört dörtlük insanlar" diye tanımlar. Sinemaya onlarla adım attığı için ne kadar şanslı olduğunu da hiç unutmaz.
Haylazlık başa bela!
"Yumurta"da bir kasaba delikanlısını oynayan Ufuk Bayraktar, 4 yıl önceki hayatını pek az değişiklikle sürdürüyor. Babasını kaybettiği için annesinin ve kız kardeşinin sorumluluğunu üzerinde hissediyor, zaman zaman gene kahveye uğrayıp dayısına yardım ediyor. "Vay Ufuk yoksun ne zamandır!" diyenlere, "Cannes'daydım da ağabey" demesi dışında her şey aynı. Ona karşı tavrı değişen arkadaşlarını ayıklamış hayatından, kalanlarla ve yeni eklenenlerle devam ediyor yoluna. Kitap okumayı sevmeye çalışıyor. "Sıkmadan, ne zaman gönlü çekerse"... "Suç ve Ceza"yı sekiz dokuz ayda bitirmiş, darısı Dostoyevski'nin biyografisinin başına...
Bir de mayasındaki 'haylazlık'la baş etmeye çalışıyor tabii. Son dönemde gene birkaç kez başını belaya soktu, hatta mayıs ayında eski mahallesinde girdiği kavgada bıçak çekip tutuklandı da... Ama artık beyaz bir sayfa açmış dediğine göre... Bu işin gereği bu, biliyor. Artık büyümesi gerektiğini de... "Belki ben hâlâ 16 yaşındaki haylaz çocuğum ama artık onu içimde taşımak gerekiyor" diyor... Ve buluşmamıza beraber geldiği 20 yıllık arkadaşıyla uzaklaşıyor. Ellerinde çekirdek, gözlerinde gelecek hayalleri...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)