30 Ağustos 2011 Salı

mehmet ali aydınlar yalnızlığı


Adamı her gördüğümde bir acıma hissi uyanıyo artık nedense. Adam bildiğin sanki kumpasın içine sürüklenmiş, çıkışı bulamıyor battıkça batıyor.
Federasyonun kriz yönetememe hali, herkesi memnun etmeye çalışma, boncuk dağıtma gibi alışılageldik şeylere girmesi akabinde yüzüne gözüne bulaştırması aşikar.
Gelgelelim bu adamın suçu ne ki tuttuğu takım tarafından da bildiğin aforoz edildi, kimseye yaranması zaten mümkün değil, saha içindeki hakemlere döndü resmen.
Fatih Altaylı'nın bu davayı bilseydiniz aday olurmuydunuz sorusuna cevabı zaten açıklıyor, hayatta girmezdim bu işe derken pişmanlığın son safhasında adam.
Burda asıl kafama takılan Özgener-Serdar Bilgili benzerliği. Özgener de bildiğin durduk yere abidik gubidik nedenler öne sürerek koşar adım istifa edip kaçtı. Bilgili de sözümona şeref tribünü dolaylarından 1-2 adamın küfür ettiğini öne sürüp kaçıp gitmişti ve geçen yıllarda Bilgili'nin semtin en sağlam yerlerini kapatması, Akaretlerin kaymağını yemesi acayip midemi bulandırdı.
Her iki adamın da benzerlikleri çok. Bilgili bir röportajda aslında futbolla pek alakası olmadığını itiraf ederken bir iş adamı arkadaşının akıl verdiğini ve futbola girmesi halinde hertürlü yükseleceğini söylediğini belirtmişti.
Daha sonra abi tekstil işinden zaten genel sekreterlik, yöneticilik, başkanlık derken Beşiktaşın diğerlerine benzetilme operasyonunun temellerini atan adam oldu, localar, kapalının yıkılması, butik stad gibi Beşiktaşla, gerçeklerle bağdaşmayan işlere girişti, locaları sponsorlara falan peşkeş çektikten sonra bir anlamı kalmadı tabi.



Çok karışık bir dönemde Bilgili işin içinden sıyrıldı gitti.
Aydınlar da gayet efewndi bir adam portresi çizdi, tüm kulüplerin ortak desteğiyle geldi ve bildiğin yediler adamı diye düşünüyorum bu kaos ortamında bir yem misali, Özgener belki de kıs kıs gülerken Aydınlar labirentteki fare gibi çıkış yolları arıyor, kafama takıldı bayram günü lan bunlar çok garip. Bir tarafta Bilgiliye özel sevimsiz gülümseme hali bir tarafta mehmet ali aydınlar tedirginliği...
Cümleten şeker tadında bayramlar olsun, el öpmeli falan...

28 Ağustos 2011 Pazar

Born to be wild

-Bizden korktular galiba.
-Hayır senden değil, temsil ettiğin şeyden korkuyorlar.
-Neymiş o?
-Özgürlük...



68 kuşağının filmi olarak bilinir, efsane film Easy Rider, yol filmlerinin de aynı zamanda en güzellerindendir.
Tüm filmi burda anlatacak değilim mevzubahis açılış sahnesi ve herkesin bildiği harika eser bort to be wild.
Filmi müzikleri birbirinden güzel aşmış vaziyettedir abiler motorla ordan oraya akarken otobanda hissettirir.
Açılış sahneleri arasında Apocalypse Now ile birlikte favorimdir. Peter Fonda abi tüm karizmasıyla kolundaki saati yere fırlatır ki yola çıkma vaktidir zamanın pek bir önemi yoktur artık. Dennis hopper, Jack Nicholson ve Fonda yeter artar bile...
Çok şey anlatır aslında tüm dinginliğine de rağmen. Irkçılık, önyargılar, farklı olanı tahammül edememe hatta yok etmeye giden yüzyıllardır ekilen nefret tohumları ve aslında hala değişen birşey yok acı olan da bu, modern kisvesi altında hala ilkel yaratıklarız bize dayatılan tüm önyargılarımızla, muhakemeden uzak ilkel yaratıklar...

Easy Rider...Özgürlüğün filmi kısaca ve uzunca...