2 Ocak 2008 Çarşamba

Meşin Yuvarlak ve Kalem #2

Sonraları kadınlara nasıl aşık olduysam, futbola da öyle aşık oldum: Ansızın, açıklanamaz bir şekilde, üzerinde kafa yormadan, getireceği acı ve kafa karışıklığını bir nebze bile düşünmeden.
Nick Hornby

FUTBOL FELSEFESİ

Güney Amerika'da futbol aynı zamanda bir felsefe. Uruguaylı yazar Eduardo Galeano'nun Türkçe'ye çevrilen kitabı ‘‘El futbol a sol y sombra’’ (Gölgede ve Güneşte Futbol, Can Yayınları) bu kıtada futbol için dökülen mürekkebin örneklerinden biri. Geçen yıl, eski oyuncu ve antrenör Jorge Valdano futbol üzerine bir öykü antolojisi yayınladı. Bu kitapta Miguel Delibes, Bernardo Atxaga, Roa Bastos, Mario Benedetti, Osvaldo Soriano ve Eduardo Galeano gibi yazarların öyküleri yer alıyor.

Futbolun Güney Amerikalı filozofları arasında antrenörken Arjantin'de diktatörlüğün kurulmasıyla ülkeyi terkeden Angel Cappa, Cesar Luis Menotti ve Eduardo Galeano bulunuyor. Bu teorisyenler, ‘‘solcu’’ ve ‘‘sağcı’’ iki futboldan söz edilebileceğini bile ileri sürüyorlar. Jorge Valdano, bu ayrımı şöyle anlatıyor: ‘‘Yaratıcı futbol soldur; saf güce, sahtekarlığa ve şiddete dayanan futbol ise sağ!’’

YENİ KİTAPLAR

Paris'te yapılan 98 Dünya Kupası Fransa'da bir futbol kitapları enflasyonu yaşandı.. İki spor muhabiri ve yazarı olan Patrice Delbourg ile Benoit Heimermann, ‘‘Futbol ve Edebiyat’’ başlıklı bir antoloji yayınladılar. Bu kitapta dünya edebiyatının en güçlü yazarlarından, futbol üzerine kaleme alınmış en güzel metinler bir araya getirildi. Öte yandan Daniel Picouly, ondört yazar ve onüç ressamı bir araya getirerek futbolu, İspanyol yazar Manuel Vazquez Montalban'ın çok sevdiği bir benzetmeyle ‘‘çağımızın laik dini’’ mertebesine çıkaran bir kitap hazırladı. Bu kitaptan elde edilecek gelirler yoksul çocuklara spor malzemesi sağlayan bir vakfa bağışlandı...

Biz ise burada, Delbourg ve Heimermann'ın iki hafta önce Fransa'da piyasaya çıkan ‘‘Futbol ve Edebiyat’’ (Football et litterature, Stock Yayınları) başlıklı kitapta topladıkları büyük yazarların futbol yazılarından birkaç örnek sunuyoruz.

Pier Paolo Pasolini

MAHALLEDEKİ MAÇLAR

Futbol hakkında şu ana kadar bildiğinden fazlasını öğrenmene gerek yok. Çocukken oynamadın mı? Lisede ya da üniversitede bir futbol takımı yok muydu? Son zamanlarda da bekarlar ve evli erkekler arasında, ya da bir akşam gazetesinin muhabirleriyle hükümet yanlısı bir derginin muhabirleri arasında düzenlenen o küçük maçlardan birine katılmadın mı? Sonra, her pazar sabahı Alberto da Guissano Sokağı'ndaki berberde hemen hemen yalnızca futboldan, alınacak tedbirlerden, formdaki ya da formdan düşmüş oyunculardan, transferlerden söz edilmiyor mu? Her pazar barmenle Roma maçı üzerine bahse tutuşmuyor musun?


Anthony Burgess

İNGİLİZ HOLİGANLARI

Niçin? Benden çok daha zeki insanlar eskiden nezaketiyle, mizah duygusuyla, sağduyusu ve hoşgörüsüyle ünlü bir ülkede halk kesimlerinin nasıl bu hale geldiğini açıklamaya çalıştılar. Dar görüşlü bazı İngilizlerin Avrupa'nın bir parçası olmaktan nefret ettikleri söylendi. Bıçaklarını çekip savunmasız Avrupalıların üzerine saldırmalarının nedeni bu hoşnutsuzlukmuş güya. Biraz basit bir açıklama bu; özellikle saldırganlığın İngiltere'deki maçlarda da seyirci davranışının kopmaz bir parçası haline geldiği düşünülürse. Oyunun kendisi, nerede oynanırsa oynansın, saldırı için bir bahane haline geldi. Sol eğilimli sosyologlar stadlardaki şiddeti Thatcher hükümetine ve işsizliğin artışına karşı bir düşmanlık gösterisi olarak yorumluyor. Onlara göre gençler hayal kırıklıklarını şu ya da bu biçimde dışa vurmak zorundalar. Halbuki bana kalırsa, bu durumda sosyolojiden söz etmek abes. Halkın şiddeti dünyadaki tüm kültürel olayların parçasıdır her zaman. İngilizler gelenekleri gereği bugüne kadar bu hayvani içgüdülerini sporda centilmenlik adına bastırmak zorunda kalmışlardı. Eskiden kabileler arasında çatışmalar vardı. Sonra futbol geldi. Şimdi futbol, klanlar arasındaki kavgaları düzenliyor.

Homeros

OYUNUN DOĞUŞU

Usta Polibus'un eseri olan güzel parlak topu iki elleriyle birden kavradılar; biri geriye doğru devrilerek topu karanlık bulutlara fırlatıyor; diğeri havaya sıçrayarak onu uçarken yakalıyordu...

Umberto Eco

BECERİKSİZ OYUNCU

Küçüklüğümden beri topa dokunur dokunmaz (tabii bunu başarabilirlerse) onu kendi kalelerine ya da en iyi ihtimalle karşı tarafa fırlatan, diğer zamanlarda da büyük bir inatla sahanın dışına, çalıların ve parmaklıkların ötesine yollayan, mahzenlerde, derelerde veya dondurmacının tezgahında yok etmeyi başaran çocuklardan biriydim.

Peter Handke

TOPUN RUHU

Futbol topunun bir ruhu vardır. Havayla dolmadığı zaman yumuşak ve ölüdür. Hava üfleyin; futbol topunun ruhu şişer; hala ölü gibi gözükmesine bakmayın, kımıldamaya hazırdır.

George Orwell

FUTBOL DÜŞMANI

Dünyada zaten yeterince gerçek çatışma nedeni var: Genç insanları çılgına dönmüş seyircilerin ulumaları arasında birbirlerinin dizlerine tekme atmaya teşvik ederek bunları daha da arttırmaya hiç ihtiyacımız yok.

Hiç yorum yok: