19 Aralık 2010 Pazar

Soğukta Maça Gitmece


Fotoğrafı görünce ürperme geldi, altına da not düşülmüş, Beşiktaş 8 haftadır maç kazanamıyormuş ama nafile.
Şimdiki gibi Quaresma oynuyor diye ya da cepten foto video çekelim, ulan ne kaynattık diyelim diye gidilmiyordu maçlara haliyle. Tabi bu değişen profilde ne kadar allanıp pullansa da berbat olan futbol kalitemiz ve inatla artan uçuk seviyedeki bilet fiyatları da büyük rol oynadı. Alt-orta sınıfın belki de tek eğlencesi, ritüeli bir babanın oğlunun elinden tutup maça götürme olayı ortadan kaldırıldı.
Velhasıl buz gibi maçta tribündeki az sayıdaki kişiden biri olmak da ayrı bir tad barındırır. Bacakların, kat-kat giyilen çoraplara rağmen ayakların donmuştur, atkı-bere ne varsa sarıp sarmalanır, sırf tezahuratlarda alkış sesi çıksın diye eldiven takmazsın, devre arası tadı pek mühim olmayan çay takviyesi birkaç dakika da olsa idare eder, ikinci yarı başlar ha babam zıplasan da kar etmez ama onun da tadı hakkaten bambaşka. En son bu kadar soğuk maç Kayserideki Erciyes deplasmanıydı benim hatırladığım eski Kayserinin dökük tribünleri eşşek gibi karla kaplıydı, iç organlarımıza sirayet eden bir soğuk vardı ve yine galip gelememiştik. Malum Samsun maçı, şampiyonluğa ve hatta kaybedilen birkaç yılın sebebi, ilerde de çok konuşulacak maçta bulundum o günü hala unutamam polisle çıkan mevzular, hakemin ağının içine atılan kar topları, milletin localara dahi hücum etmesi, bir polisin jopunu alıp atan yakın arkadaşım ve daha nicesi... ve bolca Ankara ayazı tabiki, Letchkov'un harika futbolu ve golüyle hatırladığım Gençler maçı, dondum lan yazarken...


Karda top oynamak da ölmeden yapılması farz hareketlerin başında gelir, sabah okula gitmeden kalkılıp camdan dışarı bakılır, haber bültenleri açılıp dua edilir tatil olsun diye, spikerden "ilk ve orta dereceli" sözü daha duyulur durulmaz havalara uçarken bir yandan arkadaşlar aranıp müjdeli haberi veren ilk kişi olma hevesi illaki vardır. Ekip toplanır, kaleci olmaktan nefret eden adam dahi kalaye geçmek için fırsat kollar, karda kendini sağa sola atar durur güzelce, bolca milletin ayağına kayılır, üst baş perişan, salya sümük içinde eve gidilir, anneden azar işitildikten sonra ıslak çorapları kurutma işlemine geçilir evin her yanına asılır bunlar pis pis, çok güzeldi be abi:)

5 yorum:

0. Tekil Şahıs dedi ki...

ıslak giysiler sobanın üstündeki tellere takılarak kurutulurken sobanın yanına oturup neredeyse ona yapışmış vaziyette ısınma merasimi var bir de:)

designerk dedi ki...

ferdinand geçmişe dönük çok güzel bi yazı...Yazıyı okurken mahallemizde bolca bulunan boş arazilerden birinde en son arkadaşlarla yaptığımız kardan adamı hatırladım. Böyle şekilsiz, gözleri kömürden değil taştan, burnu yerde bulduğumuz dal parçasından olan kardan adam. Gerçi o zamanlar bizim için kardan adamın veya bir bisikletin değil mahalle maçlarının önemi bir hayli fazlaydı ya senin de dediğin gibi kar,yağmur fırtına demeden içimizde biraz anne korkusu (o da biz hasta oluruz telaşesinde) ama gözü kara şekilde yapılan mahalle maçları. Bazen eski mahalleme gider eski apartmanımın önünde oturur o günleri hatırlamaya çalışırım. Bakarım sokağa ne bi çocuk ne de süt mısır diye bağıran bi dayı yok. Üzülürüm.. Kendim için değil şimdi ki zamane counter strike gençliği-çocukluğunu yaşayanlara. Yoksa sen de bilirsin biz zamanını dolu dolu yaşamış, soba üstünde kestane pişirmiş onu bulamazsak ekmeği koyup yakana kadar ısıtmış insanlarız. Acaip şanslıyız açıkçası...

ferdinand dedi ki...

sobalı ev de hakkaten ayrı bir tez konusudur, çok yaşamadım gerçi 7 yaşa kadar tattık ve arkadaşlar sayesinde öğrenci evinde,
soba olan oda can'dır ama diğer odalar buz gibidir hele ki tuvalet ve mutfak, orda yapılacak işlere hiç bulaşılmaz, süratlen kaçılır, bir de öğrenci evi tuvaletinde plastik eski tip terlik bulunur hep:)
soba üzerinde kestane, elleri ovuşturmaca,çay demleme falan hey yavrum heey...

@designerk sağolasın eksik olma herzamanki güzel görüşlerin için, bi son jenerasyon idik heralde, herşeyi tadabilen, ağaca dalıp yerlere düşen, mahalle maçlarını seramoniye çeviren, mahallenin en şık abilerine şahit olan. Dediğin gibi şanslıyız hocam, çok selam...

Şairler Parkı dedi ki...

Sen çok yaşa 0. Tekil Şahıs. Soba üstündeki teller:) Çocukluğumun en temel manzaralarından biridir. Günlerden pazardır, ütü günüdür. Ve teller hep doludur.

Ferdinand, öğrenci evi tuvaletindeki terlik hakikaten boktan durumdur. İştahım kaçtı yemin ederim şu an eheheh.

Ege

Hoazin dedi ki...

Herkes kestane derde soba uzerınde en guzel ekmek kızartılır.
Bırde karlı havalarda yere kayılarak guzel toplar cıkartılırdı kaleden.