23 Aralık 2008 Salı

Sonbahar, Bisiklet Hırsızları ve Diğerleri

"Sabırsız zamanın güzel çocuklarına..."

Genç yönetmen Özcan Alper'in ilk filmi olan Sonbahar, F tipi cezaevi sistemini protesto etmek için ölüm orucuna katılan Yusuf'un ciğerleri iflas ettikten sonra hapisten çıkıp memleketine döndüğünde yaşadıklarını anlatırken, hayatının son demlerini geçiren Yusuf'un iç dünyasını Karadeniz'in dalgalarında resmediyor.

Kısaca filmin hikayesi bu lakin filmin başrolünde bir isim değil Karadeniz var, yönetmenin ilk filmi olarak şahane bir iş çıkarmış, karakterin yalnızlığı ve Karadeniz'in o yalnızlığı, el değmemişliğiyle harika bütünleşmiş. Çok kolayca suistimal edilebilecek bir hikayeyi hiç ayak oyunlarına girmeden bu kadar güzel katarılması Türk sineması adına sevindirici. Hem trajik olması hem de politik bir alt metine sahip oluşuyla kimi popüler ellerde salya sümük ağlatacak, kitleleri mendil içinde yüzdürecek samimi olmayan bir film rahatlıkla çıkardı bu çok açık.
Özcan Alper'in yaklaşımıyla, hikaye anlatışı ve yalnız karakterleriyle tarzı Zeki Demirkubuz'a epeyce benziyor. İkisi de edebiyattan bolca beslenen yönetmenler, umarım devamı gelir, ben de salonda tek başıma mis gibi yine izlerim bu arkadaşın filmlerini.

Sonbahar'ın akılda kalan birçok sahnesi ve saygı duruşu babında sekanslar mevcut. İskelede kırmızı yağmurluğuyla aşık olduğu Gürcü kızı Eka ile denize karşı durukları sahne Requiem for a Dream gibi birçok filme gönderme babında sanki. Ülkemizin o inanılmaz bakış açısına da filmdeki çok az diyalogdan birinde rastlamak mümkün, Eka ile Yusuf'un ilk karşılaştıkları yer olan kitapçıdan bir Rus romanı alarak çıkan Eka'nın ardından kitapçının sahibinin "Adamlarının orospuları bile kültürlü arkadaş" sözleri çok şey anlatıyor aslında.

Filmde politik mevzulara çok az değiniliyor, F tipi olayları, açlık grevleri ve Hayata Dönüş olsada adı bir kıyıma dönüşen olaylar yeterince akla geliyor zaten.
Sonbahar'ın aslında hiçbir olayı bile olmasa Karadeniz'in eşsiz güzelliğine bile gidilir dediğim film oldu lakin tüm haliyle, duruluğuyla, abartısız başarılı oyunculukları, imkansız aşka değinişi, iç burkan öyküsü, muhteşem müzikleri ve filmin muhteşem son sahnesi bile izlemek için yeterli.
Tabi bu dediklerim ortalama sinema seyircisi olarak kendini kabul eden, her filmde birilerinin ölüp dirilmesini, her sahnede ekşın bekleyenleri kapsamıyor.
Adım adım ölüme giden, yaptıklarından pişman olmayan karakterin deniz kenarında gün bayarken buluştuğu abi tadındaki arkadaş da KAradenizli ve 68 kuşağının önderlerinden Cihan Alptekin ki o sahne de şahane, iki nesli birarada yitip gidenlerin ardından izlemek çok keyifli.
Zekice kotarılmış, yürek burkan finaliyle de her daim hikaye anlatıp aceleye getirlen ya da izleyiciye dönük bir hareket yapılması için heba edilen onlarca filmin ardından Sonbahar kutupta yaz gibi geldi...

Bisklet Hırsızları
Yıllarca bekleyişin ardından ülkemizde dvdsi raflara yerleşmiş, İtalyan sinemasının yeni düzen akımlarına ilham veren, İkinci DÜnya Savaşı sonrası İtalyasını tüm çıplaklığıyla gösteren, müzikleriyle, atmosferiyle, inanılmaz etkileyici hikayesi ve baba-oğul temelinde yaşananlarıyla sinema dünyasının ilk 100'ünde görüldüğünde şaşırılmayacak, hep hatırlanacak filmlerden.
Çaresiz likten ev eşyalarını satan insanlar, soluğu falcılarda alan evin kadınları, sokakalrda sürekli iş arayan adamlar ve çocuklar... Babanın dayak yiyip oğlu Bruno'un onun elinden tutup yürüdükleri ve filmin sonunu da getiren sahne yumruk gibi oturur insanın boğazına, hasta eder.

the others

Sonbahar öncesi sinemada izleyebildiğim Dünyanın Durduğu Gün adlı film oldu.
Buz adam kıvamında her daim tepkisizliğiyle aşina olduğumuz Keanu Reeves'in başrolde olduğu film çok eski bir Amerikan yapımının tekrar çevrimi ki orjinal senaryolar üretemeyen Hollywood'un son dönemde sıkça başvurduğu bir yöntem bu.
İlk uyarlamanın pek yanına yaklaşamayan, Armegeddon ve Dünyalar Savaşı gibi türün diğer filmlerinin bir harmanı tadında bir film olmuş, daha fazlası değil...

Je T'aime Paris
Amelie'nin yapımcısı ve yirmi usta yönetmenden ortak muhteşem bir proje, harika bir Paris filmi. Coen Biraderler, Tom Tykwer, Alfonso Cuaron, Gus VAn Sant, Wes Craven gibi birçok büyük ustanın kısa filmlerinin, kendi zihinlerindeki Paris'in ardarda görüntülerinden oluşan gerçekten tavsiye edilesi, bunun İStanbul versiyonu neden olmaz dedirten pek güzel bir film.

Time of the Wolf
Kurdun Günü olarak bizde gösterilen, Haneke ustanın alışılageldik şekilde minimalist filmlerinin belki de en ağır olanı, izlemesi zor olanı denebilir.
Filmin çoğunda sadece olaylara kamera tutulur, diyalog yoktur. Kapitalist düzende kısır bir dünyada, kriz olursa ki günümüze ne kadar da benziyo, insanların temel ihtiyaçları karaborsa durumuna gelirse neler olur'un resmini çizmiş yönetmen. Küreselleşme ve kapitalizmin bireyselliği ön plana çıkaran, benmerkezci yapısı, kültürleri silip tek tip yığınlar oluşturan düzenin bu tarz bir olayda nasıl da insanları vahşileştirdiği, yalnızlaştırdığı çok güzel anlatılmış lakin minimalist filmlere alışkın bünyeler bile zaman zaman sıkılıyor, izlemesi zor bir film o açık...

7 yorum:

designerk dedi ki...

Kadim dostumla haftasonu mülteciler başlıklı festivalde gösterilen filmleri izlemeye giderken bahsi geçmişti Sonbahar'ın. Benim hiç bilgim yoktu filme dair. Arkadaşım anlatırken heyecanlanmıştı. Özellikle anlatılanlar üzerine siyasi bi olaya dayandığına dair ipuçları edinmişti filmle ilgili olarak. Ben uzun zamandır ülkemizde gösterime giren veya televizyonlarda yayımlanan siyasi tabanlı dizilerden sonra korkar olmuştum bu tür yapıtlardan. Özellikle siyasi geçmişi baya kanlı ve darbeli olan ülkemizde Hatırla Sevgili, Çemberimde Gül Oya (ki bu isimleri yanlış yazmış olabilirim) ve benzeri yapıtların içi seni dışı beni yakar misali olmalarından tiksinmiştim açıkçası. Bir ülkenin geçmişini, oluşum sürecinde yaşadığı haksızlıkları rayting kaygısıyla bol sansürlü oluşlarıyda beni bu şekilde hissettiren. Uzun lafın kısası senin bu filme gideceğin ihtimali üzerinde duruyor ve kısa zamanda yorum yapacağını düşünüyodum. Bu anlatımın üzerine filmle ilgili en kısa zamanda salon da yerimi alıp tek başımada olsa filmi izlemenin gerekliliğini duyuyorum. Umarım bende filmden sonra kendi karalama sayfamda filme dair güzel şeylerle dönebilirim.

ferdinand dedi ki...

@designerk dediğinde çok haklısın, birçok şey gibi bir nesli yok eden 12 eylül ve türevleri de reyting kurbanı olabiliyor. Ya da gayet güzel olabilecek bir film mehmet ali alabora ya da sibel kekilli gibi yanlış seçimlerle kötü bir film olabiliyor.

Özellikle tek gidip izlemeni salık veririm, tabi yorumunu da hem burda hem de blogunda okumayı çok isterim.
Selamlar...

Adsız dedi ki...

Katıldığı prestijli festivallerden ödülle yada övgüyle dönen Sonbahar'ı uzun zamandan beri bekliyodum.Henüz filmi göremedim ama izleyen herkes çok sağlam olduğundan bahsediyor.F tipi cezaevleri olayına da değinen filmi bir an önce görmek gerek,buradaki dostlar da beğendiyse bir an önce görülecek:)Sevgiler-saygılar

Baran Doğan dedi ki...

Ben de filmi 10 kişiyle izledim, hem de gösterim girdiği ilk gündü. 2 kişi arayı beklemeden kalktı gitti. Herhalde onlar filmin adına bakıp "Hayatımın Kadınısın" tarzı bir film bekliyorlardı. Diğer 8 kişi de arka sıraları mesken tutmuş "çift"lerdi.

ferdinand dedi ki...

@baggio tez elden gör derim filmi,, seversin mutlaka. Karadeniz zaten sarhoş hale getiriyo, ardından kışın gelişi karlı dağların olduğu fonda film de buna paralel ilerliyo. hele son sahnesinden sonra kazım koyuncu ve işte gidiyorum şarkısı aklına geliyo insanın...

@marlon hocam bizim salonda da toplam 4-5 kişi vardık. bir çift öfleye pöfleye izledi yanımda, her filmde sabun köpüğü işler, bel altı-salak espriler olsun istiyo ne yazıkki ortalama sinema izleyicisi. ki o tarz filmlerden de geçilmiyo sömestr döneminde de bolca gelecektir bunlardan, az emekle milyon barajını rahatça aşabiliyolar. türk sineması şaha kalktı gibi rakamlara bakıp yapılan yorumlar ise nitelik babında şaka'dan öteye geçemiyo ne yazıkki...

cem dedi ki...

blogunu yeni takip etme fırsatını buluyorum dostum.yolumuz aynı belli.sonbahar güzel filmmiş.ilk fırsatta gidicem.
ayrıca zeki demirkubuz filmlerini tek izlemek, adamı çok güzel yapıyor.hislerin tercümanı olmuşşun, eyvallah.

iyi olucaz iyi.iyi olmayıp napıcaz!

ferdinand dedi ki...

teşekkürler Cem kardeşim yorumun için, biz de herkesi takipteyiz yine yorumlarını bekleriz...
bu vesileyle herkese iyi ıllar olsun:)