18 Aralık 2008 Perşembe

Son İzlenenler, Falanlar Filanlar


Bir iki hafta boş vakit buldummu yumulduk filmlere günde en kötü 2-3 filmle bazı bazı açılan arayı kapattık, yeri geldi beynimizi zonklattık...
Son günlerde bazı izlenen filmlerden kısa kısa bir özet babında konuşacak olursak;

Ivan's Childhood

7.Sanatın büyük ustası Tarkovski'nin ilk uzun metraj filmi Ivan'ın çocukluğu. Savaşın gölgesinde büyüyen, ailesini savaşa teslim etmiş bir çocuğun hikayesi. Aynı zamanda öyle büyük prodüksyonlarınki gibi bol patlamalı, efektli falan değil anlatılabilcek en duru halde savaşın anlamsızlığına dair söylenmesi gerekenleri söylüyor. Daha açılış sahnesiyle bile kalitesini belli eden, güzel bir film.

Stalker


Yine Tarkovski'den bu kez aşmış, zihin açıcı ya da gebertici bir yumruk Stalker. İz sürücüler, ideal yaşam alanlarına umutla yapılan yolculuklar, yolculuk esnasında sinema tarihine kazınan replikler, felsefenin dibine vuraraktan sanatçı-yönetici ve bilimadamını simgeleyen üç karakter etrafında muhteşem karelerle her bünyeye göre olmayan hakkaten acayip bir film. Ülkemizin son dönem gururu Nuri Bilge Ceylan'ın KOza filmi dahil birçok filminde bu filmden izler bulmak mümkün. Hatta tarzıyla, fotoğraf karesini andıran kareleriyle Nuri Bilge Ceylan'ın Tarkovski'den öykündüğü, fazlasıyla etkilendiği bir gerçek ki bunu kendi söyleşilerinde bizzat söylemiştir.

Suspiria
Eskilere yolculuk babında diğer bir film korku sinemasının ustalarından Dario Argento'nun başyapıtı bir korku klasiği Suspiria. Konuyu okuduğumda bale okulu, Amerikadan Almanyaya gelen bir kız falan pek içime sinmese de film ilerledikçe günümüzde korku filmi diye yutturulmaya çalışılan filmlerin hikaye olduğunu bir kez daha görüyoruz. O nasıl bir tasarımdır, atmosferdir, bu nasıl manyak bir film müziğidir ki Goblins adlı grubun yaptığı müzikler tartışmasız sinema tarihinin en iilerinden. Gece izlenirse etkisi katlanacak, ışık kullanımıyla, kırmızı rengin fonda bolca görünmesiyle, müzikleri ve oyunculuklarıyla gerçek bir korku filmi bir fenomen denebilir.
Filmin sloganı da şu şekilde; "bu filmin son 12 dakikasından daha korkunç bir şey varsa; o da ilk 92 dakikasıdır!"
Traffic
Uzun zaman direnip yeni izleyebildiğim 4 oscar ödüllü Steven Soderbergh filmi.
Oyuncu kadrosu çok başarılı Michael Douglas, C.Zeta-Jones, Don Cheadle, Dennis Quaid ve her filmde hayran bırakan ve bu filmdeki rolüyle en iyi yardımcı oyuncu oscarını kucaklayan Benicio Del Toro ki bu filmi o ve Don Cheadle kotarmış kesinlikle.
Tam 142 dakika boyunca farklı karakterler ve olaylar etrafında dolanna, Meksika-Amerika uyuşturucu mevzusu üzerine kurulmuş, biraz karışık görünse de filmin sonunda çözülen kurgusuyla çok da zor olmayan, ağır işleyen ve bu nedenle ortalama sinema izleyicisinin çabuk sıkılabileceği bir yapıda ama güzel bir film, ne daha az ne de daha fazla.

Michael Clayton
Tony Gilroy'un yönetmenliğini yaptığı, oscar adaylıklarıyla ve konusuyla geçtiğimiz yıl epey konuşulan filmlerden biriydi bizdeki ismiyle Avukat.
Başrolde pek haz etmesem de Syriana'dan beri izlenebilir bulduğum George Clooney yine ona benzer gergin atmosferin altından kalkmış. Oyuncu performansı babında en çok konuşulması gereken filmin en heyecanlı anlarında dev oyunculuğuyla Tom Wilkinson olağanüstü başarılı. Keza yine itici bir karakterle karşımıza çıkan Tilda Swinton ve Sydney Pollack da gayet izlenebilir kılmışlar filmi. Hukuk firmalarının kızgın savaşı, acımasız firmaların su yüzüne çıktığı keyif veren bir film. Hollywood olarak çok aşırı muhalif söylemler zaten beklemiyoruz ama bu film kadar duyarlı olsunlar yeter dedirten bir film.

Los Amentes Del Circulo Polar

Bizde Kutup Çizgisi Aşıkları olarak gösterilmiş, son yıllarda büyük atılım gerçekleştiren İSpanyol sinemasından muazzam bir film daha. BAştan sona ya da sondan başa anlatılabilecek bir aşk hikayesi...
Madrid'de başlayıp, kutup çizgisinde Finlandiya'da son bulan harika bir aşk filmi, tüm başarılı oyuncuları, enteresan hikayesi, güzel görüntüleri ve kurgusuyla tam bir arşivlik.

Ek olarak Norveçli sinemacı Bent Hamer'in üç filmlik yönetmen setinde bulunan Yumurtalar, Mutfak Hikayeleri ve Güneşli Bir Gün filmleri farklı tarzda filmler ,zlemek, ayrı tad arayanlara tavsiye edilir. Hep soğuk insanlar, yabancılar diye tanıdığımız kuzey insanının en sıcak hal ve durumlarda orjinal filmlerde görmek mümkün.

5 yorum:

designerk dedi ki...

Tarkovski'nin filmlerinde genellikle babasına gönderme vardır. Özellikle bu göndermelerde izleyenler için tam bi muammadır. Stalker'ı izleme şansım olmadı. Her ne kadar geçmiş zamanda bu şansı yakalasamda kişisel nedenlerle başarıya ulaşamamışımdır. Merak ettiğim bu filmde de diğerleri gibi babasına bir gönderme yeralıp almadığı. ha bi de unutmadan beleştepe eğer michael haneke'den yedinci kıtayı izleme şansına erimemişsen muhakkak zorlamalısın şartlarını. Gerçekten benim için inanılmaz bir deneyimdi ve senle paylaşmazsam ayıp olur. İzlemişsende yorumlarını beklerim bi postta.. Saygılar

Adsız dedi ki...

Stalker hayatımda izlediğim en iyi filmdir kesinlikle.Öyle ki bu filmi sadece 1 kere izledim ama pür dikkat seyrettim.ve ikinci defa izlemeye inanın korkuyorum.İlk kez izlediğimdeki büyüyü kaybetmek istemiyorum.Çünkü Stalker apayrı birşey,bir filmden öte benim için.Bu arada yeni Tarkovski olarak lanse edilen Rus yönetmen Zyvagintsev in The Return adlı filmini de önermek isterim burdan Tarkovski severlere.

ferdinand dedi ki...

Stalker o kadar dolu film ki metafordan göndermeden geçilmiyo designerk,
Haneke'nin de hastasıyız tabi, Cache, Funny Games, Code inconnu gibi filmleri şahane. Yedinci Kıta ve Kurdun günü dvdleri rafta izlenmeyi bekliyo. Tavsiyen üzerine tez zamanda izlicem.

@baggio açıkçası bende izler izlemez etkisinden kurtulamadım, tekrar izlerim diye düşündüm ama bir yandan bazı noktalar aydınlanırken ilk izlediğim gibi olmayacak gerçeği de var haliyle.

Zvyagintsev konusunda da hakkaten The Return muhteşemdi, onda da haliyle Tarkovski izleri bulmak mümkün. İkinci filmi Sürgün ilk filiminin gölgesinde kalsa da daha duru, naif bir film.

Baran Doğan dedi ki...

Dario Argento demişken "Profondo Rosso" çok farklı bir deneyimdir. Hitchcock'un çekmediği en iyi Hitchcock filmi. Goblins grubuna ait müzikse aradığınız, bu filmde babası var. Haneke'den ise "Le Pianiste" arkadaşlar. Hastalıklı ruh nasıl yansıtılırmış görmek isteyenlere duyurulur.

Adsız dedi ki...

Tarkovski filmlerini sahne sahne,yönetmenin fikirleriyle,psikolojisiyle,her diyaloğu ve planı ayrıntılı bir şekilde inceleyen bir kitap var.Filmerini izledikten önce yada sonra kitapta film ile ilgili yazılanları okursanız nasıl bir deha ile karşı karşıya kaldığınızı anlarsınız.Stalker in sonundaki kızın bardakları gözleri ile oynatma sahnesinde o bardakların her birinin bir anlamı olduğunu ve o son sahnede aslında filmin bütün anafikrinin bir özeti olduğunu orda okumuştum.Çok etkilenmiştim.Meraklısına tüm filmlerini ve yanında 'Andrei in Bakışı' adlı kitabı tavsiye ederim.Sevgiler-saygılar..