2 Haziran 2008 Pazartesi

American Gangster

Beyazperdede izleme fırsatı bulamayıp ülkemizde çıkmış olan 2 disklik dvdsini alıp fazlasıyla doyurucu bulduğum güzelim film.
Öncelikle izlemeden önce şöyle bir baktığımda olumsuz şeyler söylenip film yetersiz bulunuyodu çoğunluk tarafından ama ben çok sevdim, tekrar başkalarının söylediklerine değil kendi zevkime güvenmeyi öğrendim.
Beğenemyenlerin de filmin ekstra dvdsinde bulunan yapım aşamasnı izlemeleri halinde ne kadar büyük emek verildiğinin, sıfırdan nasıl bir atmosfer yaratıldığının ya da Denzel Washington'un muhteşem oyunculuğunun tadına varacaklarına emininm.

Öncelkle filmin ortaya çıkmasında inatçı yapımcıların büyük rolü var. Film defalarca çekilmek istense de büyük maliyetler ve film şirketleri yüzünden suya düşmüş. İlk başta Denzel Washington yine varmış ki bu rol sanki baştan onun için yazılmış gibi, Denzel babanın ekürisi ise en başta Benicio Del Toro imiş. Ancak film tam başlamak üzereyken çekilemeden vazgeçilmesi üzerine iş yatınca Benicio işi yatmış ki bence muhteşem bir ikili olurlardı. İlk kez Russel Crowe'yi pek beğenmedim. Performansı doyurucu fakat rol ona gitmemiş sanki.
Russel Crowe'nin seçilmesinin en başlıca nedeni tabiki yönetmen olarak Ridley Scott'un başa geçmesi ki Russel ve Scott eküri oldular nerdeyse.

Yönetmen olarak Ridley başkanın ikna edilmesi büyük şans olmuş, hikaye taslaklarını dahi kendisi çizen, yüzlerce mekanı tek tek gezip kendisi onaylayan bunu ödev gibi kabul eden, o dönemi yaratma ve izleyiciye geçirmede çok başarılı olmuş gerçekten büyük bir yönetmen.
Filmin başarısında 60ların sonu ve 70 bşlarındaki atmosferi yakalamada kostümler çok etkili olmuş, büyük emek verilmiş, iyi bir yönetmen, abartısız ama şahane oyuncu performansları ve birbirinden güzel film müzikleri de bunlara eklenince izlenmesi kaçınılmaz bir film olmuş.

Öncelikle filmin temelini oluşturan hikaye bile kendi başına ilginçlik oluşturuyor.
Gerçek bir hikayeden alnan bu hikaye, Harlem'de çekirdekten yetişen, halkının ihtiyaçlarını bilen, onlara bakan ve bayrağı Humptey'den alan Frank Lucas'ın gerçekten film gibi hikayelerle, Vietnam savaşındaki ölen askerlerin tabutunda ülkeye uyuşturucu sokarak milyoner ve bölgeye hakim oluşu, buna karşılık kokuşmuş polis departmanında keriz gözüyle bakılan aynı zamanda avukatlık yapan Richie Roberts'ın ince araştırmalarıyla büyük patronu yerlebir etme savaşını konu alıyor.
Filmdeki herşey gerçek, Frank Lucas'ı kodese tıkan Roberts bu düşmanıyla işbirliği yapıp tüm uyuşturucu baronlarını hatta rüşvetçi tüm polisleri ortak çalışarak içeri tıkar ve bu iki adam zamanla dost olur. Frank Lucas hapisten çıktığında onu karşılayan tek kişi de bu polis memurudur.
Dvd'nin ekstralarında görüleceği üzere bu iki adam hala dost ve Roberts, Lucas'ın oğlunun vaftiz abbası. Adeta kanka olmuşlar.
Filmde üstünde çok durulan husus salt iyi ve salt kötü diye kavramların bulunmaması.
Uyuşturucunun hakimi olan adamın aynı zamanda ailesine sahip çıkan, herkese yardım eden, herkesle iyi diyalog içinde olan bir adam olması, polisin de mesela ailesini mutlu edememesi, kötü ilişkiler içinde olması, uyumsuzluğu gibi husular bunun en açık kanıtı. Artık eski filmlerdeki gibi iyi adam kötü adam ayrımını kalın çizgilerle çekme durumu gibi birşey sözkonusu değil, gerçekçi de değil zaten bu tür bakış açısı.

Filmde bir bahsedilmesi gereken bir performans da Josh Brolin'in rüşvetçi-pezevenk polis rolünün oynadığı Dedektif Trupo karakteri. Filme çok yakışmış, filmi ve kendisini yukarılara çıkaran sağlam iş çıkartmış kesinlikle.
Velhasıl ortada dönemi büyük ustalıkla anlatan, Vietnam, efsane Muhammed Ali-Frazier maçı, mafya hesaplaşmaları, uyuşturucu sorunu gibi husulara değinen her yönüyle erozyona uğrayan bir milleti başarıyla resmetmiş arşivlenesi bir yapıt çıkmış ortaya.

Hiç yorum yok: