Son birkaç gün içerisinde üç güzel Türk filmine gitme şansını buldum, epey zihin açıcı oldu.
Tek tek filmlerden bahsedicem özellikle ilk ikisi için, benim isteğim tavsiyem birçoklarının önyargıyla baktığı türk filmlerine-az çok elle tutulur olanlarına- abuk Hollywood yapımları kadar ilgi gösterilsin, tartışılsın ki Can Dündar'ın Mustafa'da yaptırdığı gibi bazı taşlar dökülsün, mantık sınırı içinde ne nedir görülsün amaç.
Issız Adam
sen dizime yattın,
ben bir hikaye anlattım
ve sen büyüdün
Aslında izlediğimiz bir nevi Alper'in hikayesi, hani varoluşçu eserlerde de sık rastladığımız, Avrupa filmlerinde de sıkça kullanılan kalabalıklardan haz etmeyen, kırsaldan şehire gelip duyguları körelmiş, yalnız bir adam sözkonusu olan ki Alper rolünde Cemal Hünal birçok duyguyu fazlasıyla başarılı geçiriyor izleyene, mimikleriyle çabuk değişebilen yüzüyle bu karakter için çok başarılı bir seçim olmuş. Filmdeki oyunculuk namına belki de en başarılı kişi ise Alper'in Tarsus'taki annesini, doğallığı simgeleyen, özünden hiçbir şey kaybetmemiş gerçek bir anadolu kadını-annesini canlandıran tiyatro sanatçısı Yıldız Kültür filme gömlek atlatan bir performansla akılda kalan unsurlardan.
Yönetmen Çağan Irmak'ın Mustafa Hakkında Herşey, Ulak ve sulugöz ikilemesinin ilk ayağı Babam ve Oğlum'un ardından belki de en çok akılda kalacak olan, son sahnesiyle birçok nostalji unsuruyla, ilişkileri, modern toplum insanını irdeleyen en çok da bir aşk filmi olarak konuşulmaya devam edeceği bir gerçek. Sulugöz deyimini kullandım keza yönetmen Babam ve Oğlum'dan sonra bu filmde de özellikle başkarakter Alper yoluyla insanların kendilerinde birşeyler bulup, özdeşleşmesini sağlıyor, son bölümü ve açık uçlu sonuyla yürekleri dağlıyor.
Bu film gösterdi ki Çağan Irmak sinemamızdaki en ayrıntıcı yönetmenlerden. Mekan olarak Beyoğlu ve çevresini seçmesi, düğün salonlarındaki o kült sahneler, başlı başına konu olacak filmdeki müzikler, 45'likler,sahaflar, nostaljinin dibine vuran şarkılarıyla bile hakkı verilmesi gereken bir adam karşımızdaki. Açıkçası son not olarak söyleyebileceğim insanda filmden çıktıktan sonra yutkunmakta zorlandıran, zaman geçtikçe düşünmeye sevk eden ve tekrar izleme isteği doğuran güzel bir film.
Devrim Arabaları
Bu ülkede başarılı olan hiçbir şey cezasız kalmaz!..
Yukarda yazılı olan ve Selçuk Yöntem'in filmde sarfettiği söz aslında yakın geçmişimizi ve gerçekleri açıklıyor, film bittikten sonra da zaten taşlar yerine oturduktan sonra ister istemez hayıflanıyorsunuz. Keza yine bir diğer sarfettiği cümle " Adı Devrim olan bir arabayı bu ülkede zaten yürütmezler" idi.
Fİlmin içerisinde balantılı olarak aktarılan bir husuta geçmişte Atatürk'ün emriyle kurulan Tayyare Fabrikası olayı. Epey sayıda uçak ürettikten sonra Hollandalılar dahil birçok ülkeden sipariş gelmesine varan boyutta üretim yapıp herkesi şaşırtan teknisyenlerin yüzü, her başarılı olduğumuz haldeki gibi zamanla fabrikanın kapatılıp yerine traktör fabrikası açılmasıyla asılacaktır, bu gibi şeyler ülkemizde halen barınan mandacıların gerçeğini güzel anlatmaktadır.
Filme dönecek olursak bir kere oyuncu kadrosu müthiş, ortaya çıkan oyunculuk, inandırıcılık, diyaloglar ve filmin çoğunun geçtiği fabrikadaki görüntüler de bir o kadar başarılı. Filmin başında ve sonunda gördüğümüz Haluk Bilginer'in dışında başrolde büyük ustalıkla oynayan Taner Birsel, Halit Ergenç, Altan Erkekli, yine bir usta Selçuk Yöntem, sinemamızın bence en ışık veren aktörlerinden Uğur Polat, hertürlü rolün altından kalkan ve sinemada rastladığım Ali Düşenkalkar bu dev kadronun başta gelen isimleri.
Cemal paşa'nın emri ve en yakın çevresi dahil kimsenin bu hayaline inanmamasına rağmen ısrarla yaptırmaya çalıştığı Türkiye'nin ilk otomobili Devrim projesinin resmidir bu film. Filmdeki en göze çarpan bir husus da üst düzey bürokratlar ile sokaktaki halkın aynı zihniyette oluşu gerçeği, biz yapamayız, ya yapılırsa ne yaparız, bunlar hayal ürünü gibi akıl sır ermeyecek zihniyetin bir belgesi bu film. Aynı şekilde bir avuç inanmış, kararlı insanın kollektif çalışmasıyla taçlanmış büyük bir başarı öyküsü. Kimsenin inanmadığı Devrim projesi başarılmasına rağmen basın ve politik güçlerce engellenmesi, çarpıtılması ve ülkenin sanayisi ve geleceği adına gerçekten bir devrim yaratacak hamlenin önünün kesilmesi de acı bir tad yaratıyor.
Film son dönemlerdeki en başarılı Türk filmi bana kalırsa, halen izlemeyen varsa vizyondan kalkmadan bir an evvel gitsinler derim, başka da birşey demem.
Güneşin Oğlu
fantastik mavra
Tüm hayatı bekleyerek geçmiş, emekli öğretmen Fikri Bey'in yaşadıkları esprili bir dille ve baştan aşağıya komedi unsurlarıyla aktarılıyor. Yönetmen Onur Ünlü'nün Takeshi Kitano filmlerini andıran dövüş sahneleri ve normalara uymayan enteresan filmi Polis'in ardından kaydadeğer ikinci filmi Güneşin Oğlu. Başrollerde Haluk Bilginer, Özgü Namal, Fikri Bey rolüyle ve güzel ses tonuyla Köksal Engür, sinemamızın kaliteli oyuncularından Bülent Emin Yarar gibi birçok başarılı isim bulunuyor.
Amerikan filmlerini andıran dozu belki de bizim ülke seyircisiin pek alışmadığı şekilkde fazla komedi ve sululukla öğütülmüş, sinemaya gidezek olanlara birinci değil de 2.ve 3. tercih olarak tavsiye edebileceğim fena değil denebilecek bir film. Zaten yönetmen de kendi filmi için fantastik mavra diyerek filme bakışını, filmin hikayesini ve gelecek tepkileri de biliyor. Fena olmasa da dakika başı edilen yersiz-anlamsız küfürler rahatsız edici oluyor. Küfürün yakıştığı yer ve durumlar çok var lakin filmde olmadık yerlerde abuk küfürlerle izleyiciyi filmden uzaklaştıran bir durum yaratılmış...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder