Turnuva başladığından beri kimin nerde oynadığı belli olmayan, dağınık bir görüntü çizen, savunmada beklenen sorunları yaşayan, organize olmakta zorlanan bir milli takım izledik.
Hamit'in sağ bekte sıkışıp kalması, kanat organizasyonlarının yetersizliği, hava toplarında etkili top indirecek bir santraforumuzun olmaması, Nihat'ın rakip savunmalar içinde yok edilmesi gibi birçok teknik yönetim kaynaklı sorun yaşadık.
Terim geç de olsa uyandı hatalarında diretmedi ama İsviçre maçıyla başlayan ki o maçı da iman gücüyle kazandık desek yeridir, özellikle çek Cumhuriyeti karşısındaki sonucu futbolla ilişkilendirmek, anlatabilmek pek mümkün değil, ulusal kimliğimizin, inatçı karakterin bu sonuçta etkili olduğunu düşünüyorum.
İlk 11'ler açıklandığında bile rakip takımın nasıl oynayacağı belliyken, Koller'e şişirilen ve indirilen toplarla pozisyona girmeye çalışacaklarını sokaktaki adam bile tahmin ederken önlem alamamak, gözgöre göre gole davetiye çıkarmak gibi anlaşılmaz hatalar yaptık. İkinci gol de bağıra bağıra geldi adeta. Emre Güngör kenara geldiğinde savunmanın ortası bomboş kalmışken neden bir futbolcu oraya girip o boşluğu kapatmaz, oyuncu değişkliğine izin vermeyen hakemin de etkisi sözkonusu ama herşeyi şansa bırakmasak olmuyor nedense.
Velhasıl o kadar kötü oynarken, umutlar tükenmişken muazzam bir 20 dakika oynadık, sürekli yerden oynayıp, özellikle sağ kanatta Hamit'i kullanarak pozisyon aradık, bulduk, inatla tekrar denedik, derken Arda'nın çok kritik golü bizi kendimize getirdi. Çek'ler komaya girmişken Nihat'In goller ardarda geldi. Cech gibi bir kalecinin topu elinden kaçırmasında ise şans bizimleydi. Futbol ve Avrupa Şampiyonası tarihinde hep sözedilecek, mükemmel bir geri dönüş tarihi yazıldı dün akşam. Volkan konusu ise aynı ligde yaptığı abuk hareketler gibi anlamsız, mide bulandırıcı. Bu kadar amatör, saçmalayan, sinirine hakim olamayan bir adamı anlatacak kelime bulamıyorum açıkçası. Maçı kazanmamız onun da bir nevi kurtuluşu oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder