12 Ekim 2010 Salı

Yerüstünden Notlar

 

*Havada bunalım kokusu var sanki bol miktarda, ya da bizim ruh halinde Sergen'in deyimiyle "sıkıntı" var abi.
Bir isteksizlik, mayışma hali, hep aynı şarkıları dinlemeler, hiçbir şey yapmamak ve akabinde bundan bile yorulmak, telefona dahi bakmaktan imtina etme ve daha nicesi. Daha dur lan son bilmemkaçbin yılın en soğuk kışı var yolda, bunalımın falan sırasımı...
80'lerde Sheffield'de geçen şahane İngiliz filmi The Full Monty'de fenomen Dave karakteri dilelndiriyordu ki adam haklı; "bütün gün hiçbir şey yapmamak ne kadar yorucu bilemezsin"
Özellikle milli maç araları bu şekil oluyor arkadaş, hayatını futbola hatta bir takıma göre planlarsan ne bekliyodun teneke diyenleri duyar gibiyim.

*Efes'in glikoz şurubu kazığından sonra mı oldu ne bilmiyorum tadı bile bir garip geliyo eski havası yok gibi tombul şişenin bile. Bulabilen için eskinin tekel birası kadar sağlam mı bilmem ama Bomonti tavsiye edilir %100 malt, şişesi de kendi de güzel.


*Ya şu aile büyükleri olsun ya da sağda solda karşılaşılan yaşlı büyüklerimiz olsun dinlerken bazen kendimden geçiyorum acaba sadece bana mı oluyor diyorum ama değildir lan. Adamlar-kadınlar neyse anlattıkça anlatıyo hatta böyle zihinde canlanıyo falan, o kadar detaylı ve iştahlı anlatıyolar ki bir de daha dünmüş gibi aynı heyecanla. Ulan biz ilerde hani olur da yanlışlıkla çocuğumuz-torunumu olursa anlatcak birşeyimiz de yok diyorum hani. Ne onlar kadar zorluk çektik, zor günler gördük, ne bir savaş derken tam derdimi anlatacakken Tyler Durden'e bağladık gene olayı ya;  “Biz televizyon izleyerek, milyonerler, sinema tanrıları, rock yıldızları olacağımıza inanarak büyüdük ama olmayacağız... Hepimiz heba oluyoruz... Bütün bir nesil benzin pompalıyor, garsonluk yapıyor ya da beyaz yakalı köle olmuş... Reklamlar yüzünden araba ve kıyafet peşindeyiz... Nefret ettiğimiz işlerde çalışıyor, gereksiz şeyler alıyoruz... Bizler tarihin ortanca çocuklarıyız... Bir amacımız yok; ne büyük savaş ne de büyük bir buhran yaşadık.... Bizim savaşımız ruhani savaş... Ve bunalımımız kendi hayatlarımız...’

 *Sinema salonları epeydir güzel film yüzü görmedi yahu, bekliyoruz bekliyoruz yine hüsran, kayda değer izlenesi film çok nadir. Festivaller falan iyi hoş tabi lakin gidebilene, ulaşabilene...

*Aşağıdaki repliği Yıkılmayan Adam filminde Cüneyt Arkın sarfetmiş, eskilerden Cüneyt abinin Maden filmi ve bu filmler gibi nadir de olsa sağlam işler yok değil, adam atın üstünden indiği yok diyenler yanılıyor sayın abim.
- kendini hiroşima'da bulabilir misin? özgürlük adına kendini yakan viatnamlının et kokusunu duyabilir misin? okullarda vurulan gençlerin kanlı elbiselerini giyebilir misin? filistin'deki kurtuluş savaşçısı gerillaların fişeklerini kuşanabilir misin? beni barış içinde çıkar düşünmeden sevebilir misin?

*Basketbol takımı nolcak abi paralarını vermiyolar muhabbetinden artık gına geldi. Her sene aslında tüm olumsuzluklara rağmen kaliteli yabancılar gelmesine karşın elde tutamayıp takım tekrar tekrar yenileniyo ısrarla. Bu yönetmin birşeyleri düzelteceğimine dair kırıntı dahi yok o kesin. En azından futboldaki Quaresma hamlesi gibi Iverson söylentileri gerçekleşse de bari salona seyirci gitse kötünün iyisi hesabı artık ince hesaplar yapıyoruz. Seba'daki düdük kadar salonda bile ne maçlar çıkarıyoduk o imkansızlıklarda, daha bir güzeldi.

*Günlerdir sözde festival fonunda abidik gubidik muhabbetler dönüyo, vurun abalıya ya da vurun kahpeye de denebilir ki atış serbest özellikle kendini islamcı diye tanımlayan vatandaşlar tarafından.
Filistin mevzusunda yıllarca gıkını çıkarmayan sonra bir anda davanın savunucusu intifada öncüsü gibi zıplayan Tayyip'in gazıyla gudik işler aynı hızla devam ediyor. Filistin mevuzusunda da türk solu özellikle 70 ve 80'lerde binlerce insan Filistin'e akın etti, ölenler, sakat kalanlar oldu ve cezaevinde ömür çürütenler. Tabi bunda Filistin olayının en başlarda devrimci bir yapıya sahipken bunun zamanla kasıtlı olarak din odaklı bir savaş haline gelmesiyle hemen hemen evrenselliğini yitirir gibi oldu, velhasıl o zamanlar bu müslüman kardeş severler neredelerdi. Ya da yanı başlarında Irak'ta binlerce insan katledilirken...

 
Şov yapmaya bayılıyoruz, popülist söylemlerle insanları etkilemeyi de başarıyoruz tabi. Kültür bakanı çıkıp daha yeni Bursa'da ağırlanıp sessi sedasız gitmiş adamı yerden yere vuruyor açık şekilde hedef göstererek.
Beni en çok üzen Kusturica'nın ben o tür bir açıklama yapmadım, yapmam bir kere Yugoslavya aşığıydık, hepberaberdik tadında açıklamalarına rağmen aldık gazı yine linç kültürünün bize verdiği yetkiyle koyulduk festival yollarına. Ben şahsen Emir abinin belirtildiği gibi tecavüzcüleri falan haklı gösterecek birşey dediğine inanmıyorum, kendisi de söylüyor zaten benim filmlerim ortada bunu izleyen adam bu şekilde konuşamaz diyor ki bilgi sahibi olmadan saldıran tiplere tabi dert anlatmak imkansız. Yine kurtardık dünyayı, şovenist tavırlarla topladı puanları siyasetçiler, ülkenin bir yerlerine koyulurken gıkını çıkarmayan sözde aydınlar.
Beni en çok üzen Semih Kaplanoğlu'nun bir nevi Ertuğrul Günay'ın tezgahına alet olması oldu. Umut ederiz ki bu duyarlılıklarını her zaman dile getirsinler misal Darfur'da insanları katleden, sonra devletin konuğu olarak ülkemizde gezen El-Beşir gibi adamlar gelince de görmek ister bu gözler tepkileri, ama cevabı biliyoruz.
Sen sıcacık filmlerini çek, emir kusturica and the no smoking orchestra ile güzel müziklere devam Emir abi, kendini tekrarlama ya da yönetmen olarak düşüş gibi iniş-çıkışlar olsa da can'dır o can...

Hiç yorum yok: