26 Ekim 2009 Pazartesi

Derbi Sonrası


Şunu söylemek lazım ilk olarak günlerden önce başlayan hengamesiyle, tartışmalarıyla, hazırlıklarıyla, maç günü birden tavana vuran tansiyonuyla, maç içindeki stresi, gol sevinçleri, maç sonraları, koreografileri-tribün şovları, kazananı ve kaybedeniyle kabul etmek lazım ki Fenerbahçe - Galatasaray maçı ülkedeki en can lıcı spor olayı.
Tabi bunu haddinden fazla budaklandırıp yok dünyanın ikinci sayılı derbisi, bizi dünya izliyor diyip işi boşuna şişirenler de fazlasıyla mevcut ki açıklananlara göre sadece İspanya'da bir kanal canlı yayınlanmış. Tabi bunda pazarlama konusunda yetersiz oluşumuz da büyük handikap, sırf ismiyle bile en azından balkan ülkelerine, komşu ülkelerine rahatlıkla pazarlanabilecek bir derbi en nihayetinde ki birçok şeyde olduğu gibi satmayı beceremiyoruz.
Futbol kalitesi açısından özellikle son yıllarda maçlardaki kalite epeyce düşmüş durumda, eski derbiler daha bir keyifliydi, daha bir futbol vardı sanki. Şimdi ise daha maç başlamadan futbolcular arasındaki kavgalar, atılan envai çeşit malzemeler, yarılan kafalar, küfürlü pankartlar-sloganlar daha bir ön planda. Bu derbiden sonra da hala bir Fnerli var mıdır ki bizim stadda küfür yok, hede yok hödö yok diyecek. Bir fotoğraf gördük ki hele maç öncesi sokaklarda biriken sarı-laci'ler ve bir demire asılmış ananın a.. yazılı sarı-kırmızı pankart. Artık rekabetin, derbinin de bir tarafına koyuyo bazıları.


Misal bizde de anti-fenercilik yıllardır çok revaşta, takımına bağırmayan adamlar bir manitam olsa diye tezahurat başladı mı birden salyalarını akıta akıta bağırmaya başlar, stad inler, gerçek bu ne yazıkki. Yine semtte üst geçite asılan bazıları anılarıyla, bunlardan fenerli olanlar analarıyla anılır gibi iğrenç pankartlar da asıldı geçmişte, umarım son bulur demekten başka bir şey gelmiyor elden.
Yine geçmişte çok yaşanan bi hadise; şimdi yok Seba mükemmeldi, ulan Seba'yı bile küfür edip gönderdiniz diyen çok saygıdeğer rakip tribün taraftarları o dönemde Süleyman'ın miki kalkmıyo diye bağırırken yine piç süleymanı, bilmemne çarşısı diyerek zevkten dört köşe oluyorlardı.

Değinmek istediğim husus artık işin iyice zıvanadan çıkmış olduğu gerçeği. Artık küfür de edilirken rakip takımın en değer verdiği efsanelere kadar gitti iş, ali sami yen'de olduğu gibi, artık zaten tribünler tad vermezken, bilet fiyatları uçuk denecek duruma gelmişken bu hususlar üstüne sos tadında olup insanı soğutmaya devam ediyor.

Maça dönecek olursak, maçın en büyük hatası Elano gibi ne yaptığı anlaşılmayan, sahada gezen bir adama 81 dakika tahammül edilmesidir. Bence bunun bir açıklaması yok, yani tek bir olumlu hareketi olmayan, savunmaya yardım etmeyen, rakip nefes aldırmazken tek bir ikili mücadeleye girmeyen, ofansif anlamda da vasatı aşmayan bir performans varken gidip kötü gidişatına rağmen Arda'yı erken çıkarması büyük hata diye düşünüyorum. İlk 11'de Elano tercihi yerine Kewell ile başlaması, ikinci yarıda Kewell'in bilinen maç sonu düşüşü gerçekleşirse de değişiklikle halledilebilirdi diye düşünüyorum.

Galatasaray savunması da özellikle Kazım gibi hızlı bir rakiple karşılaşınca hele ki ani atılan ve Fenerin başarıyla gerçekleştirdiği uzun toplarda ne kadar bocaladığını gördük. Bizden cimboma gittiğinde yalandan yaygara koparanların, Gökhan Zan sevgisini de gözden geçirmelerini salık veririm. Çünkü bu adamın düzelme ihtimali sıfır. Hala topla çıkmayı beceremeyen, kafasını kullanamayan bir savunmacı, hava toplarında ortalama bir başarısı ve bolca sakatlık ihtimaliyle tam bir bomba görevi yapmakta. Keza rambo lakaplı Servet yine çok silikti dün akşam. Biraz Ayhan'ın çabaları biraz Mustafa Sarp bunlar dışında dişe dokunur performans yok. Rakip tarafından en korkulan adam Keita ise sahada yok, üzerine göstere göstere kırmızıyı yedikten sonra zaten umutların çoğunu tüketti takımı adına.

Fenerbahçe ise klasik derbideki iç saha mücadelesiyle, rakibi bunaltan, baskı yapan, boş alan bırakmayan, her adamıyla mücadeleci bir takımdı dün ki buna Kazım, Vederson, Alex, Emre, Gökhan Gönül, Christian ve özellikle Lugano'yu not düşmek gerek. Özellikle hırçınlığıyla bizleri sinir eden bir adam olsa da rakip olarak, Fenerbahçe için büyük bir kazanç bu sene tekrar kazandırılması. Her yere koşturan, her topa basan, sık sık rakip kalede gol arayıp bir şekilde topla buluşan, her yönüyle rakip takım için tehlike arz eden bir adam.
Velhasıl Glatasaray'da Kadıköy stresi bariz yaşanırken, Fnerbahçe'de kendine güveni daha da güçlendirdi, derbilerdeki psikolojik rolün önemi daha da tartışılacaktır ilerleyen günlerde.

1 yorum:

SirEvo dedi ki...

Ne umduk ne bulduk.

Berbat bir maçtı. Öncesi, sırası ve sonuyla, Telegol'e bağlanan bir amcanın dediği gibi "yahu biz niye saraçoğluna gidiyoruz ki, ne zaman gitsek yeniliyoz, bari gitmeyelim de sakat cezalı olmasın"...
Her şeyi özetliyor aslında. :))

Reykard'a atıp tutmalar da ufaktan kıvılcım misali başlar, 2-3 aya o da gider. Bu ülkeye değil reykarda, ferguson gelse bişey değişmez. Mentalite hep aynı çünkü. :))

Maç için yazacak da pek bişey yok, aynı senin yazmadığın gibi :))