28 Mayıs 2011 Cumartesi

Yan Babilon !

 Coşkulu müzikleri, gediğe koyan cinsinden sözleriyle ihtiyacımız varmış bu adamlara netekim...

(bkz: alexandros grigoropoulos, ferhat gerçek, tonton özal)

Ne Güzel Demiş Lan!..

 Çocukluk sadece belli bir yaşa kadar süren bir dönem değildir ve belli bir yaşı da yoktur.
Çocuk büyür ve çocukça şeyleri bırakır.
Çocukluk hiç kimsenin ölmediği bir krallıktır.


childhood is the kingdom where nobody dies - edna st. vincent millay

27 Mayıs 2011 Cuma

Punk Filmler

 

Özellikle İngiltere ve Büyük Britanya topraklarından doğal olarak bu tarz filmler çok çıkmış geçmişin suyu hürmetine. Skinheadler, punklar, kirli salaş mekanlar ve müzikler, bunun yanında eğlenceli örnekleri olduğu gibi ırkçılığa vurgu yapan şiddet barındıranları da mevcut. This is England misal müzikleriyle, anlatımıyla, oyunculuklarıyla şimdiden vazgeçilmez oldu. Yine eskilerden 'Made in Britain' Tim Roth'un skinhead punk yorumu ve atmosferiyle can'dır... Skinheadler mevzubahis olunca Russel Crowe abinin ünsüzlüğüne denk düşen tarihlerdeki filmi 'Romper Stomper'da izlencelik.
Punk müzik de kendisinden sonraki birçok türü etkilerken, sinemadan modaya bir çok alanda izler bıraktı.



24 Hour Party People
Indie müziğinin kökenlerine de ulaşmak isteyenler için kılavuz olan filmde yeni grupların parlama seanslarını yaşadıkları Manchester'da olaylar vuku bulur. 70 sonları ve 80'lerin başındaki müzikal vaiyetler, grupların çıkışı, atmosfer, seyirci, menejerler, uyuşturucu falanalr filanlar...

Sid and Nancy
İngiltere başta olmak üzere dünya çapında olay yaratmış, punk denince çoğu için akla gelen ilk grup Sex Pistols ve en tartışılan üyesi Sid Vicious'un hayat hikayesini konu alan ve müzikal mevzularla birlikte bu tarzın bilindik unsurlarına değinmekte film.


Jubilee
70lerin en tartışılan hususlarından biri Punk olunca yönetmen Derek Jarman da rahat durmamış, anarşik lan bu dedirten hatta fazlasıyla karanlık bir punk filmi yapmış, ilgilenenlere duyurulası sevilesi bir yapım.

Suburbia
84 yapımı filmde 1980lerin New York'u ve punk olayının Amerika topraklarındaki yansıması gözler önüne seriliyor efenim.



Yine bir dolu örnek mevcut türün eğlenceli nadir filmlerinden Tape Heads filmi, John Cusack ve Tim Robbins gibi isimlerle dikkat çekiyor. SLC Punk! ise 1998 yılından eğlenceli bir film; 80'lerin başında muhafazakâr bir kasabanın tek punkları Stevo ve Bob'un hayatları anlatılıyor. Yine Joe Strummer'i konu edilen ödüllü the future is unwritten adlı film de tavsiyedir.



Yine ingilizlere dair büyük usta Mike Leigh'in yönettiği, Gary Oldman ve Tim Roth'lu Meantime güzeldir, Meşhur filmlerinden The Firm, olaylı Scum, I.D. de tercih edilenzi.

Underground Poetix ve birçok yeraltı fanzini dışında Punk hususunda bizde çıkmış, güzel derlenmiş "Türkiye'de Punk ve Yeraltı Kaynaklarının Kesintili Tarihi 1978-1999" adlı eser de arşivde bulundurmalık. Ülkemizdeki geçmişten günümüze yansıması punklar yad edilmiş, aşağıdaki şekilde de özet geçmiş abiler;


 "...70'lilerin ikinci yarısında öfke kendini, Avrupa ve Amerika'da Punk ile dile getirirken, Türkiye'de sokak çatışmalarında, grevlerde ve devrim provalarında gösteriyordu. "Müzik dinlemenin" henüz "sırası" değildi. 12 Eylül 1980'de gerçekleştirilen "geleneksel" askeri darbe, işkenceler, zindanlar, idamlar, sürgünler, yasaklar, sansürler ve antidemokratik yasalarıyla gelmişti. 12 Eylül rejimi, özellikle Sol muhalefeti tamamen susturmuş, günümüzde etkisi hala süren sistematik bir apolitizasyon ve kişiliksizleştirme çalışması ile, toplumun her kesimini, üniversiteleri, sanat ortamlarını sindirmişti. Devir, "Tonton amca", "köşe dönmek", video kaset" ve "arabesk" devriydi.Böylesine sindirilmiş, kişiliksiz bir toplumda, kendisine dayatılan yoz arabesk kültürü kabullenmek istemeyen, kendisine nefes alabileceği bir yer arayan bir kesim gençlik için bir alan vardı, o da:Heavy Metal. Tek tük kaset kaydı yapan yerler ve yutdışından gelen bir iki yabancı Heavy Metal dergisinin "altyazısız" sayfaları sayesinde, kendini "farklı" hisseden bir kesim gençlik böylece Heavy Metal ile tanışmış oldu. Magazinel olmanın dışında, çoğunluk için Punk ile tanışma, Heavy Metal'den Punk müziğe bir "tarz" geçişi ile gerçekleşti..."

formanda ter


Yaz geldi hani ortalık cıvıl cıvıl, aylardır hazırlık yapan hanım kısmısı açıldı saçıldı dekolteler fora, diyetlere girildi yaz sezonu mühim tabi. Ulan o değil de orda burda, hele ki toplu taşımadaki ter olayını nabıcaz aabi diyen yok, biri de çıksın çılgın projeyle yok etsin ya da yaz gelmesin baharda takılalım nolurdu sanki.
Bu ablalar ne yapıyor o da ayrı mevzu, ben de merak ve endişe içindeyim...

23 Mayıs 2011 Pazartesi

tribun@juve


Fotoğraf hoşuma gitti açıkçası italya ve curvalar gruplar mevzuunda juve ortalarda anca kendine yer bulur aslında. Torino daha bir organize sağlam görüntü veriyor zaten daha saygıdeğer bir kulüp o kesin. Siyah beya renkleri sempati sebebiydi hep keza eski kappa formaları, zidane, bayrak adam del piero, eskilerden forması, atkılar da koleksiyonda mevcut, lisede aldığım yüzüncü yıl montu dahi vardı juvecentus hesabı ama bir sempati sebebi göremiyorum artık,üzgünüm juve... Popülarite olarak juve ülke çapında birinci falan hep konuşulur lakin sahaya yansıması çok iç açıcı olmuyor bu gücün. Bunda stadlarının tribün işi için pek uygun olmaması da etkili muhakkak, yine fighters gibi lokomotif bir grubun parçalanması, içeriye alınanlar falan olmuştu hatırladığım kadarıyla, logosuyla falan sempatik gelen Drughi tribünleri sırtlıyor son senelerde...

22 Mayıs 2011 Pazar

Bana Öyle Bakma

Bu hayat da bizi böyle,
Yakamızdan tutacaksa...
Hadi böyle yaşa derken,
Kalbimize sormuş mu?...

İlk albümleriyle pek sevsem de sonraki süreçte itici gelmiştir hep teoman, yeni albümünü çıkardı güzel olmuş ama 2 no'lu şarkı olan 'Bana Öyla Bakma' acayip birşey olmuş hakikaten. Kendisine eşlik eden harika bayan vokal ise İrem Candar, tadından yenmiyor efendim...