İnandığı değerlerden ve sinemasından taviz vermeyen, alt sınıfların, yoksulların yaşamını konu alan sosyal içerikli filmlerinden dolayı politik sansür de görmesine rağmen yılmayan Ken Loach, son filmi 'İşte Özgür DÜnya! ile karşımızda. Tabi ülkemizde İstanbul'da bir iki sinema salonu dışında izleyebileceğimizi sanmıyorum diğer güzelim Avrupa sineması örnekleri gibi, büyük stüdyoların, Abd yapımı klişeler yumağı popüler filmlerin gözümüze gözümüze sokulmasına mecburuz ne yazıkki...
Futbola da işçi sınıfının bir bağlantısı olarak birçok kez filmlerinde yer verdi yönetmen. Ayrıca ortak bir proje kapsamında Olmi, Kiarostami ile birlikte üç bölümden oluşan yollarda geçen "Tickets"bir filme imza attılar ki en başarılı olan Loach'un Celtic taraftarlarının Roma'ya gidişini eğlenceli bir şekilde aktardığı harika bölümdü.
Ken Loach İngiltere’de asla profesyonel futbol ligine çıkamamış Bath City takımını destekliyor. Bunu bilmek, Loach’un sinemasında, işçi sınıfından insanların ya da bir şekilde toplum dışına itilenlerin gündelik sorunlarına odaklandığı Kes/Kerkenez (1969), Riff-Raff/Ayak Takımı (1990), Raining Stones/Yağan Taşlar (1993) ve Ladybird Ladybird/Minik Kuş Minik Kuş (1994) benzeri filmlerindeki tavrını anlamak açısından önemli. Loach taraf tutmayı, nerede durduğunu göstermeyi seven bir yönetmen. Tuttuğu taraf, futbol takımı tercihinde olduğu gibi hep ezilenler, marjinalleştirilmeye, unutturulmaya çalışanlar oluyor.
Yönetmenin ayrıca futbolseverleri merakla bekletecek bir demeci vardı geçtiğimiz aylarda. Eric Cantona'nın Manchester United günlerini anlatan, adının büyük ihtimalle 'Finding Eric' olacağı bir film yapmak istediğine dair. Umarız bu proje gerçekleşir de beyazperdede doya doya izleriz futbolun fenomenlerinden Cantona'yı...
Ken Loach sineması denince akla ilk gelen, işçi sınıfı ve bu sınıfın acımasız kapitalist sistem içindeki mücadelesidir hiç kuşkusuz. Sosyalist gerçekçilik üzerine kurulu sinema anlayışıyla Loach, filmleriyle işçi sınıfının problemlerine büyüteç tutarak toplumu bilinçlendirmeyi hedefliyor. Bu bilinçlendirme hedefini destekleyecek şekilde, sinemasında dolayımlar, üstü kapalı göndermeler ya da sembollerden çok, doğrudan doğruya meseleye işaret eden, duru bir anlatım tarzına sahip. Kimileri, özellikle İngiltere tarihi ile ilgili meselelerde onun keskin anti-İngiliz tutumundan hoşlanmayan bazı eleştirmenler, Loach’un bu tarzının fazlasıyla düz, çiğ ve slogancı olduğunu iddia ediyor. Evet, Loach’un sineması düz olmasına düz ama asla çiğ ve slogancı değil, çünkü bu düzlükte tartıştığı meselelerin ciddiyetini her zaman korumayı başarıyor. Yer aldığı tarafı açıkça belli etse de, o tarafın da her şeyin giderek kötüye gittiğini, taraf içinde yeni taraflar oluştuğunu söylemekten geri durmuyor. Loach’un taraflı olduğu için sıkça eleştirilen sineması, o tarafta yapılması gerekenlere dair sorular da üreten bir sinema aynı zamanda.
Üstat Ken Loach yeni filmi ‘İşte Özgür Dünya’da gene işçi sınıfının sorunlarına, dünyasına ama bu kez işverenin gözüyle bakıyor.
Film, işsizlik ve sömürü gibi, dikkati çektiği sorunlar açısından önemli bir yapım. Loach’un onca eleştiri karşısında, bir Batı Avrupa ülkesinde kapitalist düzeni eleştirme cesareti ise ayrıca takdire değer..
"herkesin inandığı bir şey var bu .mına kodugumun hayatında, benimki de sensin..."
29 Eylül 2008 Pazartesi
Gülr Güle Paul Newman
Epeydir kanser tedavisi gören, Amerikan sinemasının gelmiş geçmiş en büyük aktörlerinden Paul Newman kansere yenik düştü.
Üstün komedi yeteneği, samimi gülüşü ile 10 kez oscar adayı olup heykelciği kucaklamış, son olarak Empire Falls adlı mini dizide bir dolu ödül alarak aramızdan ayrıldı.
Geride onlarca olağanüstü performans, karakter ve oyunculuk bıraktı rahmetli.
Akla gelen ilk filmleri “Cat on a Hot Tin Roof” (Kızgın Damdaki Kedi), bilardo ve salon kültürünün en güzel örneği şahane film The Hustler, hapishane filmlerinin bence en güzellerinden olan ve Guns N'Roses'dan Civil War şarkısıyla da hatırlanacak olan 'Cool Hand Luke', western ve vahşi batılı sinemada devrim yapan favori filmlerimden “Butch Cassidy and the Sundance Kid”, Martin Scorsese'nin yönettiği ve oscarı kucakladığı The Color of Money ve onlarcası...
Oyunculuk dışında yönetmenlik de yapan Newman aynı zamanda otomobil yarışçılığı yaptı, oğlunun aşırı dozdan ölümünün ardından bir vakıf kurarak şimdiye dek 100 küsür milyon dolar bağışta bulundu. Nükleer Silahsızlanma gibi konularda çalışmalar yaptı. Akademi, Cannes, Altın Küre ve Emmy ödülleriyle dolu kariyere sahip aktör kendi kurduğu ggıda firmasının tüm gelirlerini yardım kuruluşlarına bağışladı. Filmlerde de elinden düşmeyen sigaranın kurbanı da oldu denebilir. Eski aktörlerden özellikle Steve McQueen ile birlikte zihnmde şahane filmleriyle yer etmiş güzel insanlardan biriydi...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)