28 gün geçip gitti, yeminler edildi internete girerken bile sivil hayattan bu kadar çabuk kopmanın yarattığı şaşkınlık bünyeye hakim.
12 Nisan itibariyle Edremit'te teslim olduk. Edremit'e iner inmez sabahın köründe beni Beşiktaş tırı karşıladı:) Belli ki bu aşktan kaçış yoktu, nereye baksak Beşiktaş vardı. Ufaktan tebessümle berberin yolu tutuldu, muhabbetler edildi, son kez yiyip içildi ve olaylar gelişti.
Hep merak etmişimdir o ilk nizamiyeden giriş halini ve ilk geceyi, geçen ilk günleri. Gerçekten farklı duygular, evinden hiç ayrı kalmmaış ben, birkaç günde saat 5.30 gibi kalkıp hergün sinek kaydı olan, 1-2-3-4 diyerekten tempo tutan bir adam olmuşum. Vücutta beyin de her duruma tez zamanda alışıp uyum gösterirken bir tarafın her daim sivil hayatta oluyor. Sivil hayatı, günlük yaşamı unutmak diye birşey zaten mümkün değil, unuttum diyen yalancıdır, adidir:)
Askerliğin en büyük getirisi sivil hayatı, yemekleri, eşi-dostu, aileyi, yemekleri, en ufaüından bir meyveyi araması, kıymetini bilir hale gelmesi ve
lkenin 4 yanından gelen, günlük hayatta karşılaşması imkansız olduğu her yaştan-tipten insanla tanışma şansı. Gerçi kısa dönem askerlikte 1 aylık acemilik yüzünden tam içli dışlı olmuşken ekibin çoğunun sağa sola dağılması yüzünden bu durum sekteye uğruyor.
Ezine faslından bahsedelim, 108 kişilik 327 kısa dönem vasıfsız er:) olarak tek koğuşta yattık kalktık. Cem Yılmaz hesabıyla 216 ayak yapıyor. Horlayanlar, uykuda konuşanlar, üst ranzadan düşenler derken sürüyle enteresan olaylarla da karşılaşıyorsunuz.
Velhasıl askerde de sivilde olduğu gibi torpilin kralı yapılıyor. Aramızda paşa çocukları olması nedeniyle biz de paşalar gibi bitirdik acemiliği. Komutanların öğretmen edasıyla yaklaşması, acemiliğin yarısını eşofmanla geçirmemiz, bolca yapılan futbol basketbol maçları, yarım yamalak da olsa izlenen lig maçları ve Beşiktaşın sayesinde kanser oluşumuz da cabası...
Kim ne derse desin tüm saçmalıklarına karşın yemin töreni gelip çattığında en takmayan adam bile kaplan kesilip gürlüyor törende, kendinden geçiyor. Gerçekten yaşanması gereken an'lar bunlar. Lakin uzun dönemlerin hal ve vaziyetine de hak veriyor insan. 460 gün orada o şekilde bitmez diyor insan, harbi firar eder adam yapamaz ki Ezine'de bu tarz adamların sürgün yeriymiş. Hapçısıi otçusu, firarisi silme orada. 40'lı yaşlarda adamlar bile var ki sayısız firar, kaçışın ardından gelip orada leyla gibi geziyolar ya da bir sonraki kaçma girişimini hesaplıyorlar.
Dayak olayı uzun dönemlerde hala az da olsa mevcut ama artık direk cezaevine gönderiliyor birçoğu. Kendini asmaya çalışan bir adam, daha doğrusu askerlikten yırtmak-elverişsiz raporu almak için deneyen bir adam yolu cezaevinde alırken, yırtmak yok mesajı veriliyor inceden.
Askerde herkes bir şekilde yırtma peşinde. İstirahatler, revire bolca çıkmalar, eşi dostu devreye sokmalar ki dağıtımda bilgisayar başına düşen adamlar oldu.
Usta birliği yani askerlik Pazar itibariyle başlıyor, Muhabere bölüğüne düştük. Revirci, yazıcı gibi yatış vaziyeti olan yerlere düşmeye çalışacaz bizde bakalım. Yoksa sabah o saatte kalkıp bu uzun günlerde geceyi getirmek çok zor. Güneşin altında cosby gibi kavrulmak da cabası.
Muhabere, iletişimin envai çeşidiyle alakalı bölükte çarşıya 2 haftada bir çıkacaz gibi, ama askerlik tarihinin belki de en ballı döneminde gelmişiz bunu herkes dillendiriyor. Zaten kısa dönemlere ayar olan uzun dönemler daha da uyuz oluyor bize. Tatbikat yok, denetleme yok, sayımız önceki dönemin üçte birinden bile az, hemen hemen herkes belli görevlere ya da mesleği doğrultusunda görevlendirildi. Baba yatar, şafak atar diyerek sözlere noktayı koyuyorum.
Tüm detayları yazmak saatler alır, televizyon ve internetten kopmak bir bakıma iyi geldi ne yalan söyleyeyim. Keza erken kalkmak ve egzersizler de fena değil, günde 50 kere sıraya girip sayılmak, oturup kalkmaktan, çömelmekten artık kusacak hale gelmek dışında şimdilik sıkıntı yok.
Soran, arayan, mesaj bırakan, yazan-çizen herkese bolca selam. Sagygılar-sevgiler...